Rebbah Abesî bir gün çok az bir para karşılığında bir köle satın alır. Köle bütün gecelerini gök kubbeyi çınlatan hıçkırıklarla geçirir. Akşam karanlık basar basmaz başlayan ağlayıp sızlamalar sabaha dek sürer.Bu durumu epey bir süre dikkat ve sabırla izleyen Rebbah bir akşam karanlık basınca kölesini yanma çağırarak sorar ve der ki: “Ey köle!.. Seni satın aldığımdan bu yana her gece gözyaşı döküyorsun. Böylece de ne kendin uyuyor, ne de bizi uyutuyorsun. Bir derdin mi var, nedir? Çok merak ediyorum.”
Efendisinin bu sorusunu sakin sakin dinleyen köle şu ibretli cevabı verir:
“Efendim, gece karanlık basınca bir âlemi ile Cehennem karanlıklarını hatırlıyorum. O yüzden de uykum kaçıyor ve işlediğim kötülüklere karşılık bir gün bu koyu karanlıklar içine düşeceğimi düşündükçe ağlamaya başlı* yorum. Hele Kıyâmet kopup da hesap vermek üzere yüce Allah’ın huzuruna çıkacağım anı hatırladıkça gam ve kederim büsbütün artıyor, hıçkırıklarım iyiden iyiye göğü sarıyor. Cenneti ve Cennet nimetlerini gözümün önüne getirdiğimde ise aşk ve şevkin bir seviye kabarıyor. İşte bütün bunlar ortadayken ben ağlamayım da kim ağlasın, benim uykularım kaçmasın da kimin kaçsın, söyler misiniz?”
Bu sözleri duyar duymaz bayılıp yere yığılan Reb-bah ayılıp da kendini toparlayınca; “Ey kölem!..” der. “Benim böyle mübarek bir zatı köle olarak emrim altında çalıştırmak asla doğru bir hareket değildir. Bundan böyle seni Allah rızası için azad ediyorum. Serbestsin, istediğin yere gidebilirsin.”