Bir adam, îmam-ı Azam’a gelip, malını emanet olarak birine verdiğini, şimdi o emanetçi şahsın aldığı malı inkâr etmekte olduğunu söyledi. İmam-ı Azam ona:
“Kimseye haber verme, sen git, ben bu işi hallederim,” dedi. Adam gittikten sonra emânetçi şahsı yanına çağırttı ve:
“Bana haber gönderdiler. Vali olarak münâsip birini soruyorlar. Ben de seni düşündüm. Böyle bir görevi ister misin?” dedi. Adam bu teklifi sevinerek kabul etti.
Imam-ı Azam, daha sonra mal sahibini çağırarak, hemen emânetçiye gitmesini ve ona:
“Unuttuğunu sanıyorum. Sana şu şu miktarda mal emanet etmiştim. Onu
hemen şimdi geri vermezsen, Imam-ı Azam’a gidip meseleyi ona açacağım,” demesini tembihledi.
Emânetçi, mal sahibinin Imam-ı Azam’a gidip meseleyi anlatmasının, kendisine verilecek valilik vazifesinin elinden kaçmasına sebep olacağım bildiği için, emanet aldığı malları hiç bir zorluk çıkarmadan hemen geri verdi. Ertesi gün de İmam-ı Azam’a gelerek valiliğe tayin durumunun ne olduğunu sordu. İmam-ı Âzam ona şöyle cevap verdi:
“Ben seni daha iyi ve daha büyük bir görev için saklıyorum. Şimdilik ismini vermedim.”
Adam şaşkın bir vaziyette imamın yanından ayrıldı. Sahibine iâde ettiği değerli mallara mı, yoksa elinden kaçırdığı valilik vazifesine mi, hangisine üzüleceğini bilemiyordu