BABASININ EVİNE DÖNÜŞÜ
Birkaç yıl sonra İbrahim (a.s.) artık iyice büyümüş; gürbüz bir delikanlı olmuştu. Dağdaki mağaradan ayrılarak babasının evine dönmüştü. Nemrud’un, doğan çocukların öldürülmesini isteyen ve dünyaya çocuk getirmeyi yasaklayan emrinin üzerinden yıllar geçmiş; Nemrud dahil o günleri herkes unutmuştu. Bu hava içinde Azer’in genç ve gürbüz oğlunun yasağa rağmen dünyaya getirildiği meselesini kurcalamak hiç kimsenin aklına gelmemişti. İbrahim de rahatlıkla saraya kadar her tarafa girmiş çıkmış, halkın neler düşündüğünü yakından görmek ve öğrenmek fırsatını bulmuştu.
Nemrud’un yakın adamlarından biri olduğunu bildiğimiz babasının saraydaki vazifelerinden biri de, halka kendini Allah diye tanıtan sahtekâr hükümdarın putlarını yapmak ve tapılmak üzere halka dağıtmak idi. Genç İbrahim’e de bir gün babası bu putlardan birkaç tane vermiş ve satsın diye şehrin kalabalık çarşısına göndermişti. İbrahim sokak sokak çarşıyı dolaşıyor ve “alan var mı? Şu kadar paraya Allah’ımızın putlarını satıyorum” diye müşteri arıyordu. Adamın biri istenilen parayı uzatarak bir put istedi
ve parayı aldıktan sonra İbrahim’in uzattığı balçıktan yapılma putu saygı ile alarak hemen öpüp alnına götürdü. Zavallı cahil adam zâlim hükümdarın Allah olduğuna gerçekten inanıyor ve putuna karşı korkulu bir saygı gösteriyordu. İbrahim adamın yakasından yapışarak ona şöyle bir sual sordu: “Arkadaş sen şu sattıklarımın nasıl Allah olduğuna inanıyorsun?
Birkaç para ödenerek Allah satın alınır mı hiç? Kul eliyle yapılan sokak sokak çarşılarda gezdirilerek alınıp satılabilen Allah olur mu? Bir parça düşünerek şu saçma fikirlerden kendini kurtarsana!..”
Bu sözlerin arkasından elindeki putları sokağın ortasına fırlatarak evine dönmüştür. Evde annesine “anneciğim! Şu güneşi, şu ay’ı, yıldızlan, bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün varlıkları yaratan kimdir?” diye sordu. Kadıncağız oğlunun bu sorulan kurcalamasından endişe duyarak ona şu cevabı verdi. “Bilmiyor musun? Bütün bunlar ulu hükümdarımız ve Allah’ımız olan Nemrud’un eseridir. Söyle bakayım bana; sen niye ananın, babanın ve bütün halkının düşünmeden inandığı şeyleri kurcalıyor, başına tehlikeli işler açmaktan sakınmıyorsun?”
Kadın akşamleyin kocasına, oğlunun sorduğu sualleri anlattı ve çocukta bir takım tuhaflıklar görmekte olduğunu, dikkat edilmezse ağzından ters bir söz çıkararak hayatını tehlikeye atacağından endişe ettiğini söylemişti. Kocasından oğlu ile yakından ilgilenerek ağzından tehlikeli bir söz çıkmasına meydan vermemesini istiyordu. Zaten babası da oğlunun sözlerinde ve hareketlerinde bir takım tuhaflıklar görmüş, herkesin inandığı dine saygı duymadı Çok geçmeden emeklemeye, derken de yürümeye az sonra da bülbül gibi konuşmaya başlamıştı. Artık annesinin yardım ve bakımına muhtaç olmadan kendi kendine mağarada yaşayabilecek hale gelmişti. Yavrusunu özlediği zaman kocasından gizli olarak mağarayı ziyaret eden anne, her seferinde oğlunu tanımayacak derecede gelişmiş ve büyümüş buluyordu. Çocuk, annesi ile tatlı tatlı konuşuyor, büyüklerinin bile beceremeyeceği akıcılıkta güzel sözler söylüyordu.