İslam, kadına da erkeğe de önem vermiştir. Aile içinde eşlerin birbirlerine nasıl davranmaları gerektiğini ve kadının aile içinde ve kocasına karşı durumunu Peygamberimiz’den öğreniyoruz. Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyuruyor: “En hayırlınız, eşlerine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben, aranızda eşine karşı en iyi davrananınızım.”Eşler, birbirlerini önce tanımalı, sonra kaynaşma daha sonra da dayanışma olmalıdır. Eşler birbirlerinin haklarını gözetmelidirler. Herkes kendisine gerekli olan görevlerini yerine getirmelidirler.
Ayrıca kadınlara şiddet kullanan erkekleri ikaz etmiş ve bunun anlayışla karşılanamayacağını belirtmişti. “Kadınları dövmeyin, hakaret etmeyin, bu konuda beni esas alın, ben hayatım boyunca hiçbir kadına el kaldırmadım” buyurarak bu husustaki hassasiyetini ortaya koymuştur.
Her aile reisinin üzerinde, ailesinin hakkı vardır. Nefsinin hakkı vardır. Çocuklarının da hakkı vardır. Her hak sahibine haklarını vermeye mecburdur.
İman ve ihlas timsali Osman Bin Mazun, Medine’de öylesine bir mistik dini hayata yöneldi ki, kendisi gibi düşünen bir grup insanla bir araya gelerek şöyle bir karar dahi aldılar:
— Bekar olanlar evlenmeyecekler, evlenmiş olanlar dünyaya dalmayacaklar, bütün gece namaz kılacaklar, bütün gün oruç tutacaklardı!
Dediklerini yapmaya da başladılar. Geceleri hep ibadet ediyorlar, gündüzleri de hep oruçla geçiriyorlar, böylece evlerini de tabii olarak ihmal ediyorlardı. Bu durumda aileler de zor vaziyette kalıyorlardı.
Bir gün Osman’ın hanımı Havle, Efendimiz’in hanımlarına Osman’ın bu halini anlattı. Allah Resûlü Efendimiz hemen Osman’ın bu anlayışına müdahale etti:
— Osman dedi, sizin içinizde Allah’ın emirlerini en çok yerine getiren kimdir?
— Sensin ya Resûlallah, dedi Osman. Efendimiz, taşı gediğine hemen koydu:
— Öyle ise, ben geceleri namaz kılıyorum ama uyuyorum da. Gündüzleri oruç da tutuyorum; ama yiyorum da. Aile hayatımı yaşıyorum, ama onlan ihmal etmiyorum da. Yani hem dünyama çalışıyorum; hem de ahiretime. Sizin her şeyi terk edip te kendinizi yalnızca ahırete yöneltmeniz benim tebliğ ettiğim dinde yoktur.
Efendimiz ikazını şöyle bağladı:
— Osman, senin üzerinde ailenin hakkı vardır. Nefsinin de, çocuklarının da. Her hak sahibine haklarını vermeye mecbursun!
Ashab arasında duyulan bu ikaz, hemen herkeste bir denge meydana getirmişti. Ne dünyayı ne de ahireti terk etmek uygun değildi. Her hak sahibine hakkı verilecekti. Biri diğeri için terk edilmeyecekti.
Osman bütün arzularına rağmen Bedir Savaşı’na hastalığı sebebiyle katılamamıştı. Artık iki tane hicretin sıkıntısını yaşamış Osman’ın yorulan vücudu kendisini ayakta tutamıyor, hasta yatağından kalkamıyordu. Tedavisi için gösterilen gayretler de fayda vermemişti. İki oğlu Abdurrahman ile Saib’i önce Allah’a, sonra da vefakar ve sabırlı hanımı Hav-le’ye emanet ederek öbür aleme yöneldi.
Cenazesinde Efendimiz’in, “kardeşim” diye hitap ettiği Osman için gözlerinden yaşların süzüldüğünü gören bir hanım sahabi:
— Osman cenneti garantiledi! manasında, “Osman artık bir kuş gibi cennete uçup gitti” dedi.
Allah Resûlü Efendimiz verilen bu cennet garantisini hiç hoş karşılamadı, hemen düzeltme yaptı:
— Nereden biliyorsunuz Osman’ın cennete uçup gittiğini? Ben Allah’ın Resûlü’yüm bana bildirilmediği takdirde ben de bilemem Osman’ın nereye gittiğini. Ancak hayatı boyunca haramsız yaşadı. Haramsız şekilde de öldü. İyi yere gittiğini ümid ederim. Ama garanti veremem. Şu kesindir ki nereye layıksa oraya gitmiştir Osman!
Bu uyanyı dinleyen hanım der ki:
Bu ikazdan sonra bir daha kimse için garantili konuşmadım. Sadece hüsnüzanda bulunmayı tercih ettim.
Bundan dolayı ehli sünnet mensupları kimseyi ne cennet ne de cehennem garantisinde görmezler. Hep ayetin ikazını hatırlarlar:
— Herkes kendi amelinin tutsağıdır! Nasıl yaşamışsa öyle muamele görecektir. Bu da mahşerdeki hesaptan sonra belli olacaktır.