İstanbul’un fethinde, Ortaasya’dan tayyi mekân ederek Ubeydüllah-ı Ahrar Hazretleri’nin de katılmış bulunduğunu, torunu Hâce Muhammed Kâsım şöyle nakleder:
“Ubeydüllah-i Ahrar Hazretleri, perşembe günü öğleden sonra âniden atının hazırlanmasını emrejti. Atma binip sür’atle Semerkant’tan dışarı çıktı. Talebelerine de:
“Siz burada oturunuz” buyurdu.
Mevlânâ Şeyh adı ile bilinen bir talebesi, kendisini bir müddet takip etti. Ubeydüllah-i Ahrar Hazretlerinin, atının üzerinde bir sağa, bir sola meylinden sonra kaybolduğu haberini verdi. Ubeydüllah-i Ahrar Hazretleri bir müddet sonra döndü. Talebeleri, heyecanla bu ânî yolculuğun hikmetini sordular. O da:
“Türk Sultânı Mehmed Hân’a yardım etmeye gittim. Allah’ın izniyle zafer kazanıldı,” buyurdular.
Oğlu Hâce Abdülhâdî şöyle anlatır:
“İstanbul’a gittiğimde Sultan II. Bâyezîd, babam Ubeydüllah-i Ahrar’ın şe-mâilini şu şekilde târif etti:“Babam Fâtih anlattı: Fethin en şiddetli zamanında Rabbime ilticâ ederek, zamanın kutbunun imdada yetişmesini istedim. Şu şu vasıfta bir beyaz atın üzerinde karşıma geldi:
“Korkma Zafer senindir!..” buyurdu.
O pîre:
“Küffâr askeri çok fazla” dedim.
O da bana cübbesini açarak:
“İçine bak!” dedi.
Hayretle cübbesinin içinde sel gibi akan bir ordu gördüm.
“Bu ordu sana yardıma geldi!..” dedi.
Devam etti:
“Şimdi şu tepenin üzerinden köse tokmakla vur! Ve bütün askerlere hücum emrini ver!..” buyurdu.
Ben de aynen öyle yaptım. O pir de ordusu ile harbe iştirak etti. Feth-i mü-bîn gerçekleşti.”
Hâsılı Fâtih’in, fetih sırasında bütün velîlerin rûhâniyet ve istiânesinden yararlandığı bir vakıadır.