İnsan çoğu zaman niyetinin neticesini bulur, kalbinde beslediği düşüncesine göre muamele görür.
Bunun için daima güzel düşünmeli, iyi niyet ve maksad içinde olmalıdır.
Eski milletlerden olan İsrâil oğullarından bir fakir adam vardı. Gönlü herkese iyilik etme arzusuyla doluydu. Ne yazık ki cebi buna fırsat verecek imkânla dolu değildi. Ne zaman bir fakire yardım etmek, bir hayırlı yere hizmette bulunmak istese, bir de bakar ki bunu yapacak maddi imkânı yok, üzülür, kederlenir, mahzun şekilde kalırdı.
Bir gün çevrede bazı aç kimseler gördü, onlara yardım edememenin üzüntüsü içinde yoluna devam ederken, yolun kenarındaki bir kum yığını dikkatini çekti:
~ Ahdedi, keşke şu kum yığını kadar unum olsa da şu aç insanlara versem, karınlarını doyuracak ekmek pişirip yeseler..
Onun bu niyeti Allah yanında makbul bir dua ve niyet oldu. Rabbimiz, zamanın Peygamberine şöyle vahyetti:
– Git, o fakir, fakat iyi niyetli kuluma bildir. Aç kimselere vermeyi niyet ettiği kum yığını kadar unu onlara vermiş gibi kabûl ettim, amel defterine de böyle bir hayır yapmış sevabı yazdırdım.