EV HİZMETLERİNİ GÖRMEK İSTEMEYEN HANIMA KOCASININ ŞAKASI
Hepimiz bazen haddi aşmayarak eşlerimize veya kocalarımıza belki bir mesaj vermek için şakalaşabiliyoruz. Veya Ailenin mutluluğu için bazen gülmek eğlenmek için birbirimizle şakalaşıyoruz. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: Peygamber efendimiz de şakalaşır, (Ben de şaka yaparım, fakat doğru konuşurum) buyururdu. Gariptir ki İslâm’la fiilen ilgisi bulunmayanlar İslâm hakkında söz söylüyor, hükümler veriyorlar.
Nitekim bunların bir iddiaları da İslâm’ın kadınlara haklarını vermediği, erkeklerin kölesi gibi kullandığıdır.
Böyle iddialardan etkilenmiş olan bir hocaefendi camideki vaazında demiş ki: İslâm kadına öylesine geniş haklar vermiş ki, bir hanımın dilerse evinde beyinin çamaşırını yıkamaz, yemeğini pişirmez, ev temizliğine bakmaz, bey bunları yapması için hanıma ısrarda bulunamaz…
Hanımefendinin biri de bu bilgiden son derece memnun olmuş.
Akşam eve gelince beyine fikrini söylemiş:
– Efendi demiş, İslâm bana haklar tanımış. Ben bu haklarımı kullanmak istiyorum. Yarından itibaren ne çamaşır yıkama, ne de yemek yapmak var. Madem İslâm bu hakkı tanımış, ben de tanınan bu hakkı kullanmak istiyorum.
Bey bakmış ki, itiraz mümkün değildir. Gerçekten de hanımın bu işleri yapması, diyaneten vazifesidir, hukuken değil, Yani kadıya gidilse bunları yapması için sadece nasihat eder; ama ceza veremez. Çünkü bunlar hukuki mecburiyet değildir.
Bey düşünmeye başlar. O da karşı teklifini yapar.
Der ki:
_Hanımefendi madem öyle. Bu hizmetleri yapmamaya hakkın var. O hakkını kullanmak istiyorsun. Şu orta odayı da boşalt, orası bana lazım olacak.
– Ne için lazım olacak?
– Sen İslâm’ın sana tanıdığı hakkı kullanmak istiyorsun.
Ben de bana tanıdığı hakkı kullanmayı düşünüyor ikinci bir
Hanım nikahlayarak o odaya getirmek istiyorum. Senin yapmadığın hizmetleri o hanım yapsın.Hanımefendi bakmış ki işler sarpa sarıyor. Hemen zekasını kullanmış:
-Yahu, demiş, sen de hiç şakadan anlamıyorsun? Böylece işi tatlıya bağlamışlar.
Aile içinde hanımla bey arasında böylesi şakalar yapılagelmiştir. Kitaplarımızda örnekleri kaydedilmektedir. İzin verirseniz bir ta-esini daha arz edeyim de şu sıkıcı devrede birazcık dinlenip, tebessüm hissi duyabilelim.
Hastalanmış olan beyinin başında gözyaşı döken hanım tekrar ediyormuş:
– Allah’ım, beyimi değil önce beni al huzuruna, ben ondan sonraya kalmak istemiyorum. Onsuz bu dünyada yaşayamam.
Hanımın böylesine sızlanışı beyin dikkatini çekmiş:
-Bu hanım beni ne kadar seviyormuş da haberim yokmuş, diye düşünürken, bir denemek istemiş.
Bir akşam eve gelip de oturunca endişesini anlatmış.
-Hanım demiş, hayatım sona ermek üzere, bensiz nasıl yaşayacaksın artık?
Heyecanlanan hanım sormuş:
-Hayrola neden hayatın sona ermek üzere?
-Çünkü, demiş, hükümet bir kanun çıkarmış, evliler bir hanım daha alırlarsa idam olmaktan kurtulurlar. Dul kadınlar sokakta kalıyorlarmış. Eğer almazlarsa idam olacaklar. Yarından itibaren de idamları uygulayacaklar. Onun için hayatım yarın sona eriyor. Bir kadın alırsam kurtulacağım, almazsam idam olacağım.
Hanım bu kadarcık şey için üzülünür mü, dercesine dudaklarını bükmüş, başını sallayarak sormuş:
-Bunun için mi üzülüyorsun?
-Evet, demiş saf beyi.
Hanım hemen cevabı yapıştırmış:
-Üzülme, üzülme. Şehit olursun şehit!