GÖNÜL BİRLİĞİ GEREK
Vaktiyle bir Türk, bir Arap, bir İranlı, bir de Rum arkadaş olup yola düşmüşlerdi. Dördü de yoksul, beş para sız kimselerdi. Birisi bunların hâline acıdı ve biraz para verdi:
— Alın, dedi, şu para ile ihtiyacınızı giderirsiniz!…
Arap, eline parayı alıp evirdi çevirdi ve:
— Arkadaşlar, dedi, bu para ile «İnep» alalım, canım inep istiyor…
«înep» Arapçada üzüm manâsına geliyordu. îranlı hemen itiraz etti:
— Hayır, engûr alalım!…
Hâle bakınız ki, engûr da Farsça”da aynı manâya geliyordu. Bu defa Rum:
— Hayır arkadaşlar, dedi, ne inep, ne engûr, istafil alalım. Bu sıcakta istafilden başkası iyi gelmez…
Sonunda Türk”ün sabır taşı çatladı ve haykırdı:
— Olmaz!. Ben sizin istediklerinizden hiçbirini istemiyorum. Bu parayla üzüm alalım!…
İnep, engûr, istafil, üzüm derken aralarında canlar yakan bir münakaşa çıktı. Az sonra münakaşa alev hâli-
aldı ve kavgaya dönüştü. Neredeyse birbirlerinin kanına gireceklerdi…
Bu müthiş kavgayı oradan geçmekte olan bir ilim erbabı gördü. Durup:
— Ey âdemler, dedi, kavganın sebebi nedir?
Hepsi ayn ayn anlattı. Sonunda anladı ki, aslında dördü de aynı şeyi istiyordu. Fakat birbirlerinin ne istediğini bilemiyorlardı. Parayı aldı:
— Durun, dedi, bu parayla dördünüzün de arzu ettiği şeyi alırım ben. Siz gönlünüzü hoş tutun!…
Bilgin adam derhal çarşıya koşup üzüm aldı, izi üstüne dönüp adamların önüne döktü:
— îşte, dedi, kavga ettiğiniz şey…
Dört adam neyler gibi inlemeye, değirmen taşlan gibi dönmeye başlamışlardı bile… Şaşılmayacak iş değildi ki…
Gönül birUJfi diljDirliğinden yeğdirj İnsanlarda istekler bir, fakat diller, renklerayrı…» m
Ey eli eteği altın dolasıca, niye hırs ve emel ağacının dalına tutunursun da, kendine dünyayı zindan edersin?…