KIYAS MUMU
Meşhur İstanbul yangınlarından biri… Zifiri karanlık bir gece. Karanlığı delen tulumbacıların sesi:
— Yangın var, yangın var!…
Yangın bir paşa konağına ulaşıyor… Ateşin alev dudakları konağı yumak yumak sanveriyor…
Herkes can derdinde… Hayat o kadar tatlı ki, maldan evvel onun kurtarılması gerek…
Yangının alev dudakları konağı yalaya dursun, paşanın güzelliği ile dillere destan kızı kendisini kapı dışarı atmayı ve yangının önünde koşmayı başardı…
Paşa kırı nefes nefese İstanbul sokaklarında koşmar da. Arada bir dönüp dönüp kül olan evlere nazar etmede… Fakat bir noktada durmak imk&nı yok… Yangın seli ardınca akıp gelmede… Güzel kız nereye gittiğini bilmeden koşuyor, koşuyor, koşuyordu… Nihayet bitkin bir halde bir cami avlusunda kendini buldu… Oraya kadar nasıl geldiğini de bilemiyordu…
Mevsim de kışın en şiddetli olduğu bir zaman… Soğuk ve tipi insanın nefesini donduruyordu… Sığınacak, başını sokacak bir yer de yoktu… Soğuktan büzülen gözlerini etrafa dikip derin derin baktı… İleride, medrese odalarının birinde küçük bir ışık sızıntısı vardı…
Genç kız büyük bir ümitle ışığa doğru koştu… Yangının da verdiği korku ile kendisini kapıdan içeri atıverdi…
O da he?
Küçük bir hücrede bir talebe mum ışığında kalın bir kitap okuyordu. Ansızın odasına girenin kim olduğunu merak edip başını kitaptan kaldırdı ve güzel kız ile göz göze geldi… Hayret ve dehşetle ürpererek sordu:
— în misin, cin misin?
Kızın nermin dudakları bir yay gibi gerildi:
— Dışarıda müthiş bir yangın var ve aynı zamanda insanın kanım dondurucu bir soğuk… Kendimi buraya dar attım. Ben de elbet bir insanım!…
Delikanlı şiddetle itiraz etti:
Jj Olmaz!… Sen genç ve güzel bir kızsın, ben de bekâr bir delikanlıyım!… İkimizin bir arada gecelemesi akim alacağı iş değil… Kendine bir başka kapı bul!…
Paşa km, kara kara gözlerinden iki damla yaş akıtıp dedi ki:
—- Bu karanlık ve fırtınalı gecede nereye gidebilirim? Çaresiz bu odayı paylaşacağız!…
Ve hemen bir yere çöküverdi..,
Genç talebenin yüreği acı ile kıvrandı… Kalktı, çaresiz kalan misafirine su ikram etti ve köşede duran ya* tağrnı gösterip:
— Sen, dedi, benim yatağıma yat ve istirahatına baki…
Soğuktan titreyen paşa kızı delikanlının yatağına uzandı. Genç talebe de rahlesinin başına dönüp dersine başladı…
Mum ışığında yine kalın kitabının yapraklan arasına gömülüvermişti… Ne var ki, bir türlü ders kafasına girmiyor, bir türlü okuduğundan zevk alamıyordu… Çünkü aşağılık şeytan yine sahnedeydi. Ona vesvese veriyor ve zihnini karıştırıyordu:
— Ey çocuk, deli olma!… Böyle bir fırsat insanın eline ömründe bir defa geçer… Hele böyle bir güzel herkese nasip olmaz… Şuna bir bak!…
Delikanlı gayn ihtiyari gözlerini yatağa çevirdi. Çevirmesiyle beraber de aklını oynatacak gibi oldu… Kâbuslar içinde kıvranan güzel kızın üzeri açılmış, bütün güzelliği bir gonca misâli gözler önüne serilmişti…
Şeytan da hortumunu delikanlının yüreğine sokmuş karıştırıyordu:
— Haydi, durma!… Seni kim görecek? îşte Zühre yüzlü bir kız!…
Delikanlı çileden çıkacağı bir anda, akıl kuşu kanat çırptı. Vicdan harekete geçti, parmağını, ışığında ders çalıştığı muma uzattı ve dedi:
— Ey azgın nefis!… Şu mum sana cehennem ateşinden bir kıyastır! Bu masum kızı kirletir, bekâret mühü-rünü parçalarsan yanacaksın. Evvelâ buna dayan… Eğer bu ateşi gözüne alabiliyorsan dilediğini yap!…
Delikanlı derhal parmağını yanan mumun alevine tutup nefsin dizginlerini kastı…
Ateşin verdiği müthiş acı, şeytanı bir müddet uzaklaştırdı. Nefis timsahı da kanlı dişlerini sırıtmaktan vaz geçti…
Ne var ki, acı biraz dinince şeytan yine genç talebenin beynini diş diş yemeye başladı:
— Ey çocuk, aptallık etme!… Böyle bir inciyi kim görse ona sâhip olur!…
Genç talebe yine elini mumun alevine uzattı. Alev, zehirli bir yılan gibi gencin parmağına halka halka dolandı… Ve müthiş acı, ona cehennemi hatırlattı:
— Ey zorba nefis, diyordu, kudretin varsa buna dayan!…
Fakat dayanmak ne mümkün… Genç talebe bütün gece nefsiyle böyle mücadele etti. Nefs baş kaldırdıkça parmağını muma tuttu, bütün parmaklanın sıra ile yaktı…
Her defasında acının tesiriyle yerinden sıçradı:
— Rabbim, Rabbim, dedi; beni nefse esir etme!…
Paşanın güzel kızı ise uyanmış, göz ucuyla olanlara bakıyordu. Artık seher çağı gelmiş, minarelerden ezanlar çağlamaya başlamıştı… Delikanlı yaralı parmaklarım üfleyip duruyordu…
Kız, yatağın içinde doğrulup etrafına bakındı, örtünecek bir bez alıp ona büründü ve genç talebenin odasından kendisini dışarı attı… Artık fırtına dinmiş, etrafı görüp tanımak mümkün olmuştu… Kıvrım kıvrım uzayan yollan bir nefeste aşıp konaklannın kapısına geldi ve hemen içeri süzüldü…
Tulumbacüar konağı ve aynı zamanda mahalleyi yangından kurtarmışlardı…
Ansızın kızını karşısında gören anne kollarını açıp koştu ve onu yumak yumak sardı-, gözleri de inci gibi yaşlar akıtıyordu:
— Ey işve fidanım, diyordu, nerede geceledin?
Kız, gece olanları tek tek anlattı. Bir cami odasında, genç bir talebenin yanında geceledim, dedi…
Dertli anne, saçlarını tutam tutam yolmaya ve ağlamaya başladı *.
— Eyvah, diyordu, felâket beni kötü yanımdan vurdu!…
Kız, iri iri gözlerini annesine dikip dedi ki:
— Telâş etme!… Ben Allah”tan korkan birinin yanında kaldım. Bana elini bile sürmedi, öyle ki, sabaha kadar nefsi ile mücadele etti ve bu mücadeleyi zaferle bitirdi…
Durum, hemen paşa babaya anlatıldı…
Paşa, arabasına bindi, kızını da yamna alıp caminin yolunu tuttu. Kız, kaldığı hücreyi işaret ederek:
— İşte, dedi, şu oda!…
Paşa, küt küt yürüyerek odanın kapışma kadar vardı… Kapıya bir omuz vurup açtı… O da ne?
İçeride elleri sanlı bir genç duruyordu…
Selâm verip sordu:
— Geçmiş olsun, nen var?
Genç talebenin iman dudakları kıpırdadı:
— Yara var, bir şey değil, paşam!…
Paşa da faziletli bir insandı. Dedi ki:
— Ey yavrum!… Ben biliyorum, bir kız geldi, burada geceledi… Sen de nefs ve şeytanla mücadele ettin, elini yaktın… Fakat cehennem”den kurtuldun… Seni konağıma götürmek istiyorum!…
Talebe her ne kadar gitmem dedi ise de paşa imanlı genci konağına götürdü ve ona bir oda tahsis etti. Sonra da şöyle dedi;
— Evlâdım!… Dünya ve memleket sizin ahlâkî faziletiniz üzerine duruyor. Oku, yat, kalk; istersen kızımı zevce olarak alırsın, istemezsen bir başkasını alırsın…
Delikanlı bu samimi teklifi kabul etti. Eşi enderi bulunmayan güzel kızı zevce olarak aldı ve daha dünyada iken dürüstlüğünün mükâfatını gördü…
Sokaklarda nâra atan, yol kesen ahlâksızlar ibret alırlar mı acaba?
Onların çürük aklı böyle bir şeyi aptallık sayar… Ne var ki, Allah korkusu her işin başıdır…