NEFSİMDEN GAYRÎ KURBAN EDECEK BİR ŞEYİM YOK
Allah yolunun kahramanlarından Mâlik bin Dinar anlatıyor:
Bir vakit hac farizasını ifa için Mekke”ye gidiyordum. Yolda nur yüzlü bir genç gördüm. Gece olduğu vakit yüzünü yıldız dolu semaya çevirir ve kanadı kınk kuşlar gibi çırpınarak derdi ki:
— Ey kullarının ibâdetiyle mesrûr olan, isyan ve günahlarından bir zarar görmeyen Rabbim!… Bana, senin rızâm kazanacak şeyi müyesser kıl… Sana zarar vermeyen şeyi de mağfiret et!…
Nihayet herkes ihrama girdi, telbiye getirmeye başladı… Her taraf hacıların «Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk!.» sedâlariyle inliyordu. Ona döndüm:
— Ey temiz yaradılışlı genç, dedim, niçin telbiye getirmezsin?
Kara kara gözlerini bana dikip bir âJı etti de dedi ki:
— Bugüne kadar işlediğim günahlarım, cürümlerim, isyanlarım defterimde yazüı dururken «Lebbeyk» dersem; «Ey çocuk, senin Lebbeyk”ine cevap yok, mes”ud olmayasın, senin sözünü de dinlemiyorum, yüzüne de bakmıyorum!» denilmesinden korkuyorum…
Ciğerler yakan bir âh ile böyle söyleyen gence cevap vermeye kaadir olamadım. Sonra o aşk eri genci kaybettim. Bir zaman sonra da onu Mina”da tenha bir yerde buldum. Hemen ona sokulup dikkat kesildim. Yaralı kuşlar gibi çırpınarak Rabbi Kerîmine dua ediyor, dilinden şu kelimeler dökülüyordu:
— Ey Rabbi Kerimim!.,* Beni mağfiret et!… Görüyorsun ki kulların şurada kurban keserek sana yaklaşmak stiyorlar. Ne ki, benim nefsimden başka kurban edecek bir nesnem yoktur. Benden de bunu kabul buyur, beni ümitsiz etme!…
Ve o sevdâlara gark olmuş nur yüzlü genç bir feryat kopararak yere yığılıp kaldı. Bir de başucuna varıp baktım ki, ruhunu çoktan Rahmana teslim edivermişti…
O”nun yolunda candan el yuyacaksın ki, sana âşık-ı sâdık desinler… Dünyalar dolu emel ile o kapıya varılmaz ki…