Hindistan’ın büyük velilerinden Şeyh Tâc (k.s.) Hazretleri’nin bir talebesi anlatıyor:
“Bir gün bir mecliste Şeyhimizle birlikte idik. Hocamız bize ulvî hakikatlerden bahsediyor, ruhumuza feyizler saçıyordu. Arada bir de, talebelerinin dikkatlerini toplamak, usanmamalarını sağlamak için, lâtife ve şakalar da yapıyordu. O sırada talebelerinden birinin gönlünden:
“Bu kadar büyük bir zatın, böyle lâtifeler ve şakalarla meşgul olması münâsip midir?” tarzından aklında bir tereddüt ve düşünce geçmişti. Şeyh Tâc Hazretleri, o talebesinin kalbinden geçeni, Allah’ın izniyle anlayıp şöyle buyurdu:“Lâtîfe ve şaka yapmak (yâni mizah) Allah Resûlü’nün (s.a.v.) sünnetlerindendir. Çünkü o, aşırı olmamak ve yalan söylememek şartıyla sahabeleriyle lâtîfeleşir ve şakalaşırdı.”
Bu açıklama üzerine, şeyhinin yaptığı şeye karşı kalbine vesvese gelen talebe, düşüncesinin yanlış olduğunu anladı. Şeyhine karşı bağlılık ve hüsnü zannı daha da arttı.”