Halife Harun Reşid Bağdat şehrinin dışına çıkmış, kırlarda gezinerek dinlenmek istiyordu. Yeşillikler arasında uzayan tozlu yollardan ilerlerken, yan taraftaki bahçede toprak kazan bir genç gördü. Delikanlı büyük bir şevkle toprağı kazıyor, belli ki su kuyusu açıyordu.
Harun Reşid delikanlıya yaklaştı:
-Pek şevkli çalışıyorsun, dedi.
Delikanlı başını kaldırmadan cevap verdi:
– Elbette, bir iki gün içinde suyu çıkanrsam tam on altın alacağım. Bununla hem borcumu ödeyecek, hem de ödüncümü vereceğim?
Halife bir şey anlamamıştı. Sordu:
-Ne demek hem borcumu ödeyecek, hem de ödüncümü vereceğim?
Delikanlı elindeki kazmayı koltuğunun altına dikip baston gibi dayayarak anlatmaya başladı:
-Kazandığım paranın masrafından artan kısmını ikiye bölerim. Yansım baba ve anama verir, borcumu öderim. Kalan yansını da çocuklarıma harcar, ileride alacağım ödüncümü vermiş olurum.
– Peki senin ana ve babana borcun mu var?
– Elbette, ben bir et parçasıyken bana hizmete başladılar. Elim iş tutuncaya kadar da bu hizmetlerine devam ettiler. Onlara bu yüzden borçluyum. Bu borcumu ödüyor, vaktiyle yaptıklan hizmetlerinin karşılığını ömür boyu vermekle huzur ve saadet duyuyorum.
İşte borcumu ödüyorum derken bunu kasdettim. Ödünç veriyorum dememden ise, çocuklanma yaptığım masraf, onlara harcadığım paralardır. Ben onların bütün ihtiyaçlarını şimdi seve seve karşılıyorum. Çünkü yann onlar da bana bakacak. Şimdi verdiğim ödünçlerimi o zaman bana iade edecekler. İşte bunun için şevkle çalışıyor, çalışmaktan zevk alıyorum. Bundan anam babam memnun olduğu gibi, çocuklarım da memnun. Ailem içinde huzur ve saadet var.
Halife dayanamayıp, tekrar sordu:
– Sen bu anlayışı nereden aldın?
– Kur’an’dan. Kur’an-ı Kerim: “Ana babaya itaat edin, şefkatle bakın, çocuklarınızı da ihmal etmeyin” b uyu r maktadır.
Halife kendi kendine:
– Gençleri böyle düşünen bir millet ne kadar huzurlu olur, diye mırıldandı.