Ünlü Allah dostlarından Şüblî bir ara şifa yurdunda yatıyordu. Bir gün bir gurup kendisini ziyarete gelirler. Şüblînin huzuruna vardıklarında, “Biz sizin dostlarınızda-mz, sizi ziyarete geldik” derler.
Ziyâretçiler Şüblî’nin memnuniyet duyduğunu ve sevinçli olduğunu açıklamasını beklerlerken, peş peşe üzerlerine atmaya başladığı taşlarla karşılaşırlar. Ve neye uğradıklarını şaşırarak öteye beriye kaçarak kendilerini taşlardan korumaya çalışırlar.
Bu zavallı insanlann acıklı durumlarına sadece üzülen Şüblî ise şu açıklamayı yapar:
Ey ziyâretçiler!.. Benim dostum olduğunuzu ileri sürüyorsunuz, fakat ben asla sizi tanımıyorum. Çünkü siz benim gerçek dostlarım olsaydınız benim başıma gelen belâ karşısında beni ziyârete koşmaz, tersine sabırla dayanırdınız.
Peygamberimiz (s.a.v) diyor ki:
Bir an olsun herhangi bir kötülüğü işlememek için sabırla dayanmak, sabırsızca kılınan bir yıllık ibâdetten daha hayırlıdır.
O yüzden sabrın şükürden daha üstün bir dereceye sahip olduğu söylenir. Çünkü verdiği nimetlerden ö-türü Allah’a şükür eden kişi nimetlerin daha da arttığını görür. Nitekim yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Eğer şükrederseniz, verdiğim nimetleri şüphesiz ki, daha da arttırırım.”
Belâ ve musibetlere karşı sabreden kişi ise yanında yüce Allah’ın yardımını bulur. Nitekim yüce Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
’’Şüphesiz ki Allah (c.c.) sabredenlerle beraberdir.”