ŞEYH SADİ”DEN
İhtiyar bir mecusi bir odaya çekilmiş, kapıyı üzerine kapamış, kimse ile görüşmüyordu. Bunun bir putu vardı. Vaktini hep onun hizmetine hasretmişti…
Birkaç sene sonra o kötü mezhepli mecûsîye yapılması lâzım bir iş zuhur etti…
Bîçâre mecûsi derhal puta koştu… İyilik ümit ederek maksuresinin toprağı üzerinde, putun önünde yuvarlandı :
— Hey put, dedi, âciz kaldım, canım boğazıma geldi. Bana merhamet et, bana imdat et!…
Akılsız mecüsî putun huzurunda birçok niyazda bulundu. Ne var ki, işi yoluna girmedi. Put insanların mühim işlerini nasıl halledebilir ki, kendisinden sineği bile kovamaz…
Bunun üzerine mecüsı kızdı, putu tahkir etmeğe başladı :
— Bu kadar senedir sana taptım. Yapılması mühim bir işim var. Yapmıyacak olursan beni bırak, Cenâb-ı Hak”tan dilerim, dedi…
Mecûsi daha putun karşısında, yüzü toprakta iken, Yüce ve Kerim olan Allah onun murâdını hâsıl etti…
Hakikatleri aramak, taramak ile meşgul bir zat meninin işine hayrette kaldı, düşünceye daldı… O, kendi aklınca şöyle düşünüyordu:
— Bir sersem, âdi, bâtıla tapan, başı henüz puthane
şarabı ile sarhoş, gönlünü küfürden, elini hıyanetten yumamış iken Cenâb-ı Hak onun murâdını verdi…
İşte o zat bu işin sırrını düşünmekle meşgul iken, gönlünün kulağına şöyle denildi:
— O aklı eksik ihtiyar, putun önünde çok yalvardı. Fakat sözü makbule geçmedi, istediği olmadı. Onun niyazı eğer bizim dergâhımızda da kabul edilmeseydi, sanem ile Samed arasında ne fark olurdu?
Ey dost.. Gönlünü Samed’e bağla ki, insanlar sanemden daha âcizdirler…