Allah dostlarından Ebû Zekeriyya hasta döşeğinde ölümle pençeleşiyordu. Yakın dostlarından biri kendisine; ”Lâ ilahe illallah, Muhammedün Rasûlullah! (Allah’tan başka İlâh yoktur, Muhammed O’nun kulu ve elçi-sidir)1′ sözlerini telkin etmek istedi. Bir etti, iki etti, üç etti. Ebû Zekeriyya her defasında söylemeyi reddediyordu.Bu durum karşısında yakın dostu Ebû Zekeriyya’nın son nefesinde imansız gideceğinden korku ve endişeye kapılmıştı. Bütün bir ömurunu Allah’a ibâdet ve tâat etmekle geçiren böylesine bir kimsenin şimdi hasta döşeğinde ölüm ile pençeleşirken Kelime-i Tevhid getirmemesine bir mana veremiyordu. Şeytanın bir kandırışına mı yenilmişti yoksa? Veyahut da yüce Allah’ın bir tecellisi karşısında mı idi?
Bir müddet kafası bu düşünceler içinde çalkalanan dost baktı ki Ebû Zekeriyya sanki kafasında resmi geçit yapan düşünceleri okuyormuş gibi bir aralık gözlerini açarak, “Bana bir şey mi dediniz?” diye sordu. Orada bulunanlar, “Evet, üç defa şehâdet getirmeni söyledik, her defasında reddettin. O yüzden büyük bir endişeye düştük” diye cevap verdiler.
Bunun üzerine Ebû Zekeriyya şu olayı anlatmaya başladı:
“Lânetlik şeytan elinde su bardağı ile gelmişti: Sağ yanıma dikilmiş elinde suyu göstererek “içecek misin?” diye soruyordu. Karşılığında ise, “İsa, Allah’ın oğludur” dememi istiyordu. Reddettim. Sonra sol yanıma geçip dikildi. Yine aynı hareketleri tekrarlayarak, “İsa, Allah’ın oğludur” cümlesini söylememi istedi. Yine reddettim. Üçüncü olarak. “La ilâhe (Allah yoktur)” diye söyledi, yine reddettim. Böylece her çâreye başvurarak tam manasıyla yoklamasını yapıp da müspet bir netice alamayınca elindeki suyla dolu bardağı yere çarptı ve sıvışıp gitti. İşte gerçekte ben sizi değil, onu reddediyordum.”