Yaşlı kadının biricik devesi uyuz olmuştu, ölürse bütün işleri altüst olacak, bağına, bahçesine giderken eşyasını yükleyecek vasıtadan mahrum kalacaktı.
Bunun için günlerce düşünmüş, bir tedbir hatırına gelmemişti. Durmadan dua ediyor, devesini kurtarmasını Allah’tan diliyordu.
Bir gün yine kıra çıkardığı devesinin ot yemeyip, su içmediğini, iskelet haline geldiğini görünce ürüntûsû bir kât daha arttı« haşladı alamaya.
Hem cttertnl içmiş dua ediyor. hem de durmadan ağıyordu. .
İşle bu sırada Peygamberimiz ashabıyla birlikte oradan geçmekteydi. Yaşlı kadının ağladığını görünce sordu:
– Ey Allah’ın kulu, niçin gözyaşı döküp ağlıyorsun?
Kadın titrek sesle cevap verdi:
– Niçin olacak, dedi, devem için. Devem benim her-şeyim. Ya ölürse halim ne olur? Yakalandığı hastalıktan kurtarması için Rabbime günlerdir el açıp dua ediyorum, fakat bir türlü kabul edilmiyor.
Tebessüm eden Peygamberimiz şöyle cevap verdi:
– Kabul olmasını istiyorsan duana biraz da katran kat, katran!..
Kadın düşünmeye başladı. Ne demekti duasma katran katmak?
Nihayet anlar gibi oldu. Bu defa gidip komşulardan katran bulan kadm, uyuz devesine önce iyice bir katran sürdü. Bundan sonra da ellerini açıp duaya başladı.
Katranla uyuz sivilcelerindeki mikroplar tümüyle ölmüş, böylece deve uyuzdan kurtulmuştu.
Bundan sonra anlaşıldı ki, bir hastalığın iyi olması için sadece el açıp dua etmek yeterli değildir. Aynca ilâcını da ihmal etmemek şarttır. Peygamberimiz kadma bunu söylemek istemiş, mes’eleyi anlayan kadm da tavsiye edileni tatbik ederek devesini kurtarmıştı.