ŞUÛR: 1. Anlayış, idrâk.
Allahü teâlâya karşı sorumluluğunun şuûruna varan nice akıllı kişiler var ki, halk katında îtibârı, kıymetleri yoktur; fakat âhirette kurtulacak olanlar, onlardır. Halk nazarında nice tatlı dilli, giyimli-kuşamlı da vardır ki, yarın kıyâmet gününde k urtulamayacaklardır. (Abdullah bin Ömer)
2. Tasavvufta kendi varlığından haberi olma; sekrin zıddı, uyanıklık.
Sekr (şuûrsuzluk) hâlinde bulunan evliyânın uygunsuz sözleri söylemeleri suç sayılmayabilir. Fakat hep şuûrlu olanların böyle sözler söylememeleri lâzımdır. ( İmâm-ı Rabbânî)
İnce duygu, anlayış ve bilgi sahibi olduklarından dolayı, insanlardan bazılarına şair denilmiştir. Şair; “şuur sahibi” mânâsınadır. Bundan dolayı şiire “ince duygu ve ilim” adı verilir. Daha sonra vezinli ifadeler için isim olmuştur. (bk. Rağıb, Ş-A-R maddesi)
Kur’an-ı Kerim’de akıl gibi, şuur kelimesi kullanılmamıştır. Bunun yerine bu kökten gelen fiiller kullanılmıştır. Çünkü akıl, iki şeyi bağlamak anlamına gelir. İki şey arasında sentez yapmak bir eylem olduğu için, fiil kipinin kullanılmasını gerektirir.
Mesela; Yahudi ve Hristiyanlardan her bir grup Hz. İbrahim (as)’in kendilerinden olduğunu iddia ediyorlardı. Allah, aşağıdaki ayeti indirerek bu iddialarını çürütmüş ve onları akılsızlıkla itham etmiştir. (bk. Taberî, Al-i İmran 65. ayetin tefsiri).
“Ey Kitap ehli! Niçin İbrahim hakkında tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. Buna da mı akıl erdiremiyorsunuz?” (Al-i İmran, 3/65)