Emr-i Ma’rûf:
Dinde emredilen şeyleri öğretmek, yaptırmak.
Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Ey mü’min kullarım! Emrettiğim işleri, ibâdetleri yapar ve emr-i ma’rûf ve nehy-i münker eder iseniz, (günahlardan, kötülüklerden alıkorsanız) başkalarının yoldan çıkması size zarar vermez. (Mâide sûresi: 108)
Birbirinize müslümanlığı öğretiniz. Emr-i ma’rûfu bırakır iseniz, Allahü teâlâ en kötünüzü başınıza musallat eder ve duâlarınızı kabûl etmez. (Hadîs-i şerîf-Mişkât)
Kıyâmet günü birini getirirler. Onu Cehennem’e atın emri gelir. Bağırsakları dışarı çıkar. Merkebin dolap etrâfında dönmesi gibi, bunun etrâfında döner durur. Cehennem’de olanlar, kendisine, sen emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yapmadın mı, şimdi bu hâl nedir? Seni bu hâle düşüren nedir? derler. Evet başkalarına iyiliği emrederdim, fakat kendim yapmazdım. Kötülüklerden men ederdim, kendim ise yapardım cevâbını verir. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim)
Bütün ibâdetlere verilen sevâb, Allah yolunda gazâya verilen sevâba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazânın sevâbı da, emr-i ma’rûf ve nehy-i anil-münker sevâbı yanında denize nazaran bir damla su gibidir. (Hadîs-i şerîf-Kimyây-ı Seâdet)
Emr-i ma’rûf iki sûretle yapılır. Birincisi, söz, yazı ve her nevî yayın vâsıtası iledir. Bunu yaparken bilgi az ise ve şahsa, âdetlere, kânunlara dikkat ve riâyet edilmezse, fitneye sebeb olabilir. İkinci yol, hâl ile İslâm’ın güzel ahlâkına uyarak, nümûne olmaktır. Herkese tatlı dil, güler yüz göstermek, kimseyi incitmemek, kimsenin malına, ırzına göz dikmemek, en tesirli, en faydalı emr-i ma’rûf yapmak olur. (İmâm-ı Birgivî)
Emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yapanın niyetinin hâlis olması ve işi anlayıp, Allahü teâlânın buradaki emrini iyi bilmesi ve sabırlı olup münâkaşa ve kavga etmemesi, yumuşak şekilde tatlı dil ve yazı ile yapması lâzımdır. (İmâm-ı Birgivî)