GARAZ:
1. Kin, içinden düşmanlık yapmak.
2. Gâye, maksad, arzu, dilek, istek. Hâsılım yok ser-i kûyunda belâdan gayrı Garazım yok, reh-i ışkında fenâdan gayrı
(Fuzûlî)
(Ey sevgili! senin bulunduğun yerde, benim belâdan başka bir kazancım yoktur. Aşkının yolunda, yok olmaktan başka bir maksat, gâye taşımıyorum.)
Tarih boyunca Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i en çok seven ve O’nun Sünnet-i Seniyye’sini derin bir muhabbetle takip eden mü’minler; takvâ ehli, yani gerçek tasavvuf erbâbı olmuştur. Zira onların Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’e olan muhabbetleri ivazsız garazsız bir muhabbettir. İslâm’ı uzak beldelere ulaştıran, düşman istilâsı, zulüm ve baskılar karşısında dahî O’nun gönüllerde canlı kalmasını sağlayan, hep bu muhabbet ve O’nun beraberinde getirdiği Allah için fedâkârlık hissi olmuştur.