İmâmet-i Kübrâ: Resûlullah’a (sallallahü aleyhi ve sellem) vekâleten bütün müslümanlara imamlık ederek İslâmiyet’in emirlerinin tatbik edilmesine nezâret edip, İslâmiyet’e ve müslümanlara karşı yapılan her türlü müdâhaleye (saldırı ve sataşmaya) cevap vermek vazîfes i, hilâfet. (Bkz. Hilâfet)
Ehl-i Sünnet’e göre imâmet-i kübrâ itikadı ilgilendiren bir konu değildir. Sadece kulların fiillerine ait muamelatla ilgili meselelerdendir. Resulullah (s.a.s)’ın vefatını müteakip Ashabın imam nasbettikleri ve İslâm ümmetinin imamsız bir zamanının geçmesine rıza göstermedikleri tevatüren sabittir. Nitekim Hz. Ebubekir, meşhur hutbesinde buna işaret ederek diyordu ki; “Haberiniz olsun ki, Muhammed (s.a.s) vefat etmiştir ve bu dini ayakta tutacak bir reise (imâmet-i Kübrâ) mutlak ihtiyaç vardır.” Muhtemel bir zararın defedilmesi bakımından da halife seçilmesinin vacip olduğunda icma edilmiştir. Bu nedenle herkes Hz. Ebû Bekr’in sözünü yürekten kabul etti (Taftâzânî, Şerhü’l-Mekâsîd, II, 271; Avni İlhan, Mehdilik, s. 12).