İNÂD: Direnmek, muhâlefette (karşı çıkmakta) ısrar etmek. Kendini büyük görüp, hakkı, doğruyu kabul etmeme.
Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabûl etmemekte inâd edendir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
İnâd, riyâdan (gösterişten), kin tutmaktan, hased etmekten (çekememekten) veya hırstan doğar. (Hâdimî)
Ebû Cehl ve Ebû Leheb inâdlarından dolayı Muhammed aleyhisselâmın peygamber olduğuna inanmadılar. (Şeyhzâde)
İnsanda, aşk, nefret, inat, öfke, endişe, hırs, şehvet gibi binlerce hissiyat vardır. İnsan, bu duyguları yaratıldığı istikamette kullanmakla sorumludur. Örneğin, ateşin yakma özelliğini yok edemezsiniz. Allah’ın bir nimet olarak yarattığı ateşi, yaratıldığı yönde kullanarak kendimize hizmetçi yapmamız gerekirken, yanlış yerde kullanarak düşman etmek nasıl yanlış ise; Allah’ın bize bir ihsan ve ikram olarak verdiği duyguları da yaratıldığı istikamette kullanmak gerekir.