İNÂYET: Lütuf, ihsân, iyilik, yardım.
Bu fakirde bu yola girmek arzusu belirince, Allahü teâlâ inâyetiyle onu Hâcegân yolunun büyüklerinden birine ulaştırdı. Bu azîzin (Muhammed Bâkî-billâh’ın) sohbetiyle şereflendirip, büyüklerin yolunu nasîb etti. (İmâm-ı Rabbânî)
Yine Allahü teâlânın inâyeti bu fakîrin hâllerini kapladı. Bundan sonra bu fakir daha yüksek makâmlara yöneldi. Fenâ ve bekâ makamları nasîb oldu. (İmâm-ı Rabbânî)
İnayet, kelime olarak yardım etmek, lütfetmek ve meded etmek gibi manalara geliyor ki, Allah’ın Muhsin ve Kerim isminin bir cilvesi ve tecellisidir.
İnayet kanunu, bütün kainatı sarmalayıp istila etmiştir. Kainattaki her bir mahluk, bu kanunun hükmü altında bir inayete ve lütfa mazhardır. Mesela, bir elma hem mükemmel bir sanatlı eser, hem de mükemmel bir inayet, yani ikram ve ihsandır.
Özet olarak, Allah’ın sonsuz ikram ve ihsanının bir kanun olarak kainatta tecelli etmesine inayet düsturu diyebiliriz.