İsm-i A’zam: En büyük isim. Allahü teâlânın bütün sıfatlarını kendinde toplayan ism-i şerîfi.
Hadîs-i şerîfte İsm-i A’zamın Bekara ve Âl-i İmrân sûrelerinde olduğu bildirilmiştir. Bâzı âlimler, İsm-i A’zamın “Allahu lâ ilâhe illâ huvel hayy-ul-kayyûm” bâzıları “L â ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minezzâlimîn”, bâzıları “Yâ ze’l-Celâli ve’l-ikrâm”, bâzıları, sâdece “Allah” ism-i şerîfi olduğunu bildirmişlerdir.
Mûsâ aleyhisselâm zamânında Bel’âm-ı Baûrâ, ism-i a’zamı biliyordu. Her duâsı kabûl olurdu. İlmi ve ibâdeti o derecede idi ki, sözlerini yazıp istifâde etmek için, iki bin kişi hokka, kalem ile yanında bulunurdu. Bu Bel’am, Allahü teâlânın az bir har amına meyl ettiği için îmânsız gitti. (Senâullah Dehlevî)
İsm-i A’zam, Allah’ın bütün esmâ-i hüsnasının mânâsını içinde toplayan ismi. En büyük isim. Â’zam, “en büyük, en ulu, en azim” demektir. Buna göre, ism-i â’zam, “ilâhî isimler arasında bütün isimleri ihtiva eden en kapsamlı isim” demek olur. Hangi ismin ism-i â’zam olduğu kesinlikle bilinmemektedir. Bu ismin gizli bırakılmasının hikmet, bütün isimlerin, ism-i â’zam olabileceği ihtimaliyle zikredilmelerini teşviktir.
Ayrıca her ismin de azamî bir mertebesi vardır ve evliyanın ism-i â’zamı farklı görmeleri, kendilerinin mazhar oldukları esmânın farklı oluşuyla izah edilir. Bu nedenle her ismin de â’zamî bir mertebesi var ki, o mertebe ism-i â’zam hükmüne geçiyor. Evliyaların ism-i â’zamı ayrı ayrı bulması bu sırdandır. Bu açıdan ism-i â’zam herkes için bir olmaz; belki ayrı ayrı oluyor.