İz’ân-ı Kalb: Kalbin kabul ve tasdîki.
İz’ân-ı kalb olmadıkça, yalnız bilmekle îmâna kavuşulamaz. (Ahmed Fârûkî)
Birisine, “Alçak gönüllü olmak mı iyidir, kibirli olmak mı?” diye sorsanız, hiç tereddüt etmeden birinciye sahip çıkar, onu iltizam eder. Kişi, tercihini böyle yapmakla, “tevazuun güzel, kibrin çirkin olduğunu” bildiğini ortaya koymuş olur. Bu bir ilimdir. Fakat bu bilme yeterli değildir.
Eğer tevazu hâlini kalp kabul etmez ve bu güzel haslet kalpte yerleşmezse, bu şahsın tevazua ait bilgisi cehle dönüşür. Yani, kibirli bir insanın “tevazuu bilmediğine” hükmedilir. Tevazuu sadece iltizam etmesi yetmez; itikat etmesi, kalben inanması ve meselenin akıl dairesinde kalmayıp kalbe mal olması gerekir.