Kalb-i Selîm: Şek (şüphe) ve şirkten (Allahü teâlâya ortak koşmaktan), küfür ve nifâktan arınmış, dâimâ Allahü teâlâya bağlı kalb.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
O gün, mal ve çocuklar fayda vermez. Ancak, Allahü teâlâya kalb-i selîm ile gelenler faydalanır. (Şuarâ sûresi: 88, 89)
Hazret-i Mevlânâ (k.s.) bir çuvalın dibindeki deliği kapatmadan içini doldurmaya çalışmanın beyhûde bir gayret olduğunu ifâde eder. Bunun gibi amellerin de ancak tasfiye edilmiş bir kalp ile yapıldığı takdîrde kişinin saâdetine vesîle olabileceği âşikârdır. Zîrâ ameller niyetlere bağlıdır. Niyet ise, kalbin amellerinden biridir. Bu münâsebetle niyetin tashîhi ve ihlâsla tezyîni şarttır.
Bu keyfiyet ise, ancak erbâbınca icrâ olunacak kalbî terbiye neticesinde elde edilen bir hâldir. Hak dostlarının kalp eğitiminde hedefledikleri nokta, kalbin sürekli Allâh ile beraber olma şuuruna (ihsâna) erişmesi ve böylece diri kalp vasfına kavuşmasıdır. Kalbin bu kıvâma ulaşması için mâsivâdan, yâni Allâh’ın dışındaki her şeyden arınmış olması zarûrîdir.
Bu kıvâma ulaşan kalp, ince ve derin hakîkatlere âşinâ olur. Kalp, kesâfetten kurtulup letâfete büründüğü nisbette de ilâhî esmâ ve esrârın mâkesi hâline gelir. Böylece Cenâb-ı Hakk’ın kalp yoluyla bilinmesi demek olan mârifetullâh hâsıl olur. Bu ise, ilmin irfân hâline gelmesi demektir.