LİVÂ: Sancak.
Peygamber efendimizin râyesi, bayrağı siyâh idi. Livâsı daha küçük olup, beyaz idi. (İmâm-ı Kastalânî)
Peygamber efendimizin livâsının üzerinde “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” yazılı idi. (Ebü’l-Ferec ibni Cevzî)
Tebük seferinde Resûlullah efendimiz, en büyük livâsını hazret-i Ebû Bekr’e ve en büyük bayrağını da Zübeyr bin Avvâm’a verip taşıttırdı. (Vâkıdî)
Rasûlüllah (s.a.s)’a ait sancak, Âlem-i nebi, Âlem-i şerif, Liva-i saadet, Liva-i şerif isimleriyle de anılan bu sancak halen Topkapı Sarayında mukaddes emanetlerin arasında bulunmaktadır.
İslâm’dan önce, Arap kabileleri arasında meydana gelen savaşlarda bayraklar kullanılmıştır. Muharipler bayrakların altında toplanarak savaşırlar ve sürekli olarak onu gözetlerlerdi. Bayrağı taşımakla görevli kimse öldürülüp bayrak yere düştüğü zaman askerler yenilgiyi kabullenerek dağılırlardı. Bundan dolayı savaşlarda bayrakların önemi çok büyüktü. İslâm öncesi Mekke şehir devletinde boylar arasında taksim edilmiş görevlerden birisi de bayraktarlıktı.
Kureyş’in Ukab adındaki livasını Abduddaroğulları muhafaza eder ve bir savaş vuku bulduğu zaman onlar tarafından taşınırdı. Bedir ve Uhud savaşında Rasûlüllah (s.a.s), Livayı taşımakla yine Abduddaroğullarına mensup Mus’ab b. Umeyr’i görevlendirmişti. Hicretten sonra yapılan bütün savaşlarda livaların kullanılmış olduğu görülmektedir. Bu livalar umumiyetle beyaz renkteydi. Bir de devlet başkanı ve ordu komutanı olarak Rasûlüllah (s.a.s)’e ait Ukab adında siyah bir liva bulunmaktaydı. Hayber savaşına kadar sadece livalar kullanılmıştır.
Bu savaş esnasında, livaların yanında râyeler de yer almıştır. Bazı tarihçiler liva ile râyenin aynı anlamı taşıdığını söylemişlerdir. Ancak bazı rivayetlerde râye ile livanın açık bir şekilde tefrik edildiği görülmektedir. Bir rivayete göre Mekke’nin fethi esnasında Rasûlüllah (s.a.s)’in livası beyaz renkteydi (İbn Mâce, Cihad, 20). Yine Rasûlüllah (s.a.s)’in râyesinin siyah renkte olduğu rivayet edilmektedir (İbn Mace, aynı bab).