MEÂRİC SÛRESİ: Kur’ân-ı kerîmin yetmişinci sûresi.
Meâric sûresi, Mekke’de nâzil oldu (indi). Kırk dört âyet-i kerîmedir. Üçüncü âyet-i kerîmede geçen el-Meâric kelimesinden dolayı Sûret-ül-Meâric denilmiştir. Meâric, ma’recin çoğulu olup yükselme dereceleri demektir. Sûrede, kıyâmetin nasıl olacağı ve hâlleri ile Cehennem azâbı bildirilmektedir. (İbn-i Abbâs, Taberî, Râzî)
Allahü teâlâ Meâric sûresinde meâlen buyuruyor ki:
Melekler ve ruh oraya (arş-ı ilâhîye) bir günde varırlar. Bu günün uzunluğu (dünyâ senesi ile) elli bin senelik yoldur. (Âyet: 4)
Kim Meâric sûresini okursa, Allahü teâlâ ona emânetlerini ve vâdlerini gözetenlerin sevâbını verir. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
Sure, kendilerine Kıyamet, Cennet, Cehennem hakkında haber verilip, uğrayacakları elîm azaba karşı uyarıldıklarında, buna inanmayıp, alaya alan Mekkeli müşrikleri ikaz etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s), onları ahiretteki azaptan sakındırmaya çalıştığında onlar; “Biz seni tekzip ediyoruz. Sana göre biz kıyamette cehennem azabına çarptırılacakmışız. Hadi o bizi korkuttuğun kıyamet gelsin de bir görelim” diyerek, Allah Teâlâ’nın vaadine karşı meydan okumakta idiler.
Ayrıca onlar, Kur’an’ın hakikati karşısında bocalayıp duruyorlardı. Düşüncelerini cahiliyye yaşantısının pislikleri körelttiği için akılları bu gerçeği bir türlü idrak edemiyordu. Haber verilen azabın, eğer gerçekten varsa kendilerine getirilmesini istiyorlardı. Onların bu durumu, Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Hani bir zaman onlar; “Ey Allah eğer bu (Kur’an-r Kerim), senin katından (indirilmiş) hakkın kendisi ise durma, bizim üzerimize gökten taş yağdır, yahud bize (daha) acıklı (ve helâk edici) bir azap getir” demişlerdi” (el-Enfâl, 8/32). Bunu diyenler; Ebu Cehil, Nadr İbn Haris ve onlara tabi olanlardı (el-Kurtûbi, el-Cami’li Ahkâmi’l-Kur’an, Beyrut 1966, XVIII, 278-279).