MÜNTEHÎ: Sona eren, nihâyete kavuşan. Tasavvuf yolunda çıkılabilecek derecelerin sonuna varan velî.
Müntehîlerin vazîfesi, halk arasında Hak ile olmaktır. (Cüneyd-i Bağdâdî)
Müntehînin terakkîsi (ilerlemesi) namaz ibâdetine bağlıdır. (Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî)
Müntehâ kelimesi son, nihayet, bitiş anlamlarına gelmektedir. Sidre kelimesi de, ağaç anlamındadır. Mütercim Âsun Efendi meşhur Kamus’unda “sidre” kelimesini şöyle açıklamaktadır: “Sidre, Arabistan kirazı denilen bir ağaca verilen isimdir. Trabzon hurması bu ağacın cinsindendir, gölgesi gayet koyu ve latifdir”.
Sidretül-müntehâ’ şeklinde Kur’ân-ı Kerim’de Necm suresinin 14. âyetinde geçmektedir. Ayrıca Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Mirac’ını anlatan ve bir çok sahabeden rivayet edilen Hadis-i şerifte de geçmektedir. Hem Kur’ân’ın Necm suresinde, hem de Hz. Peygamberin Mirac’ını bütün ayrıntılarıyla anlatan hadis-i şerifte geçen Sidretül-Müntehâ’, “Cennetin uçlarındandır, üzerinde Sündüs ve İstebrekın Cennetlerinin etekleri vardır”, diye açıklanmış, Keşşâf’ta da Sidretül-Müntehâ’ Cennetin nihayetinde ve sonundadır, diye geçmektedir.
Ayrıca Sidretül-Müntehâ’, “Allahu Teâlâ’nın zât âlemi demektir ki, buraya ne meleklerin büyükleri, ne de Peygamberlerin büyükleri dâhil olabilir. Nitekim hadis-i şerifte de Hz. Peygambere refakat eden Cebrâil aleyhisselâm da Peygamberimizi buraya kadar götürmüş, buradan ileriye geçmeye izinli olmadığını ifade ederek, bundan sonra Cenâb-ı Hakk’ın daveti sebebiyle Hz. Peygamberin yalnızca gideceğini bildirmiştir. İşte bu yüzden bu terkib “son sınır, son hudud veya sınırın sonu” diye anlaşılmıştır.
Hadis-i şeriflerde ise belirttiğimiz gibi daha çok mi’rac hadisesi ile ilgili kısımlarda geçmekte ve meşhur hadis kitaplarının; hemen hemen hepsinde sözkonusu edilmektedir: “…Sonra beni Sidretül-Müntehaya götürdü. Bir de gördüm ki, sidr ağacının yaprakları fillerin kulakları gibidir, yemişleri ise (Yemenin) Hecer (kasabası) testilerine benzer. Allah’ın emrinden her şeyi bürümekte olan şey Sidre yi tamamiyle bürüyünce bana başka bir hal oldu. Artık Allah’ın mahluklarından onun güzelliğinin bir kısmını bile anlatmaya gücü yetebilecek hiç bir kimse yoktur… ” (Müslim, İmân, 259)