ŞÛRÂ SÛRESİ: Kur’ân-ı kerîmin kırk ikinci sûresi.
Şûrâ sûresi, Mekke’de nâzil oldu (indi). Elli üç âyet-i kerîmedir. Otuz sekizinci âyetinde geçen Şûrâ kelimesinden dolayı, Sûret-üş-Şûrâ denilmiştir. Sûrede; Allahü teâlânın kudret ve azameti, müşriklerin âhiretteki cezâları, Allahü teâlânın lütfu ve affının çokluğu bildirilmektedir. (Kurtubî, Ebû Hayyan, İbn-i Abbâs, Râzî)
Allahü teâlâ Şûrâ sûresinde meâlen buyuruyor ki:
Âhireti kazanmak için çalışanların kazançlarını arttırırız. Dünyâ menfaati için çalışanlara da, ondan veririz. Fakat âhirette bunların eline bir şey geçmeyecektir. (Âyet: 20)
Kim Şûrâ sûresini okursa, meleklerin istiğfâr ve merhamet istedikleri kimselerden olur. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
Sûre, öteki Mekkî sûrelerde olduğu gibi, insanların düşüncelerini cahilî yaşayışın pisliklerinden temizleyip, ilâhî vahyi idrak edebilecek hale getirmek için gerekli olan, akidenin düzeltilmesi konusunu işletmektedir. Sûrenin mihverini, vahyin ve risâletin gerçekliğini bütün açıklığıyla vurgulanması oluşturmaktadır.
Kur’an’ın indirilişi, Allah’ın göklerin ve yeryüzünün tek sahibi olduğu, sûrenin genel muhtevası içerisinde gözler önüne serilirken, her şeyin sahibi olan Allah ile risâlet olayı arasındaki irtibata işaret edilerek, her şeye mâlik olan Allah’ın kurallar koyup, yasaklamalar getirmesinin ve insanları yönlendirip, bilmedikleri şeyleri onlara açıklamasının gerekliliği vurgulanmaktadır.