1. Süslemek.
Tasavvuf ehlinin yolu, ilim ve amel ile tamam olur. İlimlerinin özü nefsin ortaya koyduğu mânileri yenmek, kötü huylardan uzaklaşmak, böylece, kalbden mâsivâyı (Allahü teâlâdan başka her şeyi) çıkararak onu Allahü teâlânın zikri ile tahliye etmektir. (İmâm-ı Gazâlî)
2. Boşaltmak.
Şâfiî ve Mâlikîlere göre ise bina, arazi, arsa gibi taşınmazların kabzı, satılan malla alıcının arasındaki engellerin kaldırılması yani tahliye ile ve eğer varsa anahtarların ona teslim edilerek tasarrufta bulunmasına imkân vermekle olur. Eşya, davar ve binek hayvanı ve binit araçları gibi taşınırların kabzı ise insanlar arasında cereyan eden örfe göre olur (eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb, Mısır t.y., I, 263; ezZühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletüh, 2. baskı, Dimask, 1405/1985, IV, 419).
Hanbelîlere göre her şeyin kabzı kendi nitelikleri dikkate alınarak olur. Eğer satılan şey standart mallardan ise bunların kabzı ölçülerek veya tartılarak olur. Buna göre kabzın ne şekilde olacağını örf belirler (İbn Kudâme, el-Mugn, 3. baskı, Kahire 1970, IV, III vd.).
Ebû Yûsuf’a göre taşınır malların teslimi için mucerret tahliye yeterli olmaz. Bizzat nakil ve fiilen teslim gereklidir. Bu olmayınca, meselâ; rehin alan rehni kabzetmiş sayılmaz. Çünkü ayette kabz mutlak olarak zikredilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Eğer yolculukta iseniz ve katip bulamazsanız alınan rehinler de yeter” (el-Bakara, 2/283). Buradaki “teslim alınan” ifadesi gerçek alıma delâlet eder. Bu da ancak malı fiilen alıcıya nakletmekle gerçekleşir. Mal ile alıcının arasında kabza engel hallerin kaldırılması ise “hükmî kabz”ı da kapsamına alır.