TE’DÎB: 1.Terbiye etme, edeblendirme. (Bkz. Edeb)
Kişinin çocuğunu te’dîb etmesi, sadaka vermesinden daha hayırlıdır. (Hadîs-i şerîf-Tirmizî)
Rabbim beni en güzel bir edeb ile te’dîb etti. (Hadîs-i şerîf-Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî)
2. Suçluyu cezâlandırma.
Abdullah Bin Mübarek şöyle der: “Biz çok ilimden ziyade, az edebe muhtacız.” (Özköse, s. 126)
Kelime olarak edep “nezaket, zarafet, saygı, hâl ve tavırlarda incelik” gibi anlamlara gelir. Yürümenin, konuşmanın, oturmanın kalkmanın… elbette bir edebi vardır ve olmalıdır.
Tasavvuf yolunun en önemli esaslarından biri, edeptir. Mesela şu beyit, Mevlevilerde hayli meşhurdur:
“Ehl-i irfan arasında aradım, kıldım talep
Her hüner makbul imiş, illa edep illa edep.”
“Edep ya Hu” ifadesi Osmanlı döneminde pek çok evde levha olarak bulunmaktaydı. “Edeb” ifadesinin Arapça ve Osmanlıca yazılışında üç harf vardır. “E-D-B.” Bunlar “eline, diline, beline sahip çık” vecizesinin kodlarıdır. Zaten problemler de genelde bu üçüne sahip çıkmamaktan kaynaklanmaktadır.
Ecdadımız “lambayı söndür” demezler, onun yerine “lambayı dinlendir” derlermiş. Çünkü söndürmek, menfi bir çağrışım alanına sahiptir. Kapıyı nazikçe örtmek, başkalarının yanında biriyle fiskos yapmamak, bakışlarıyla çevreyi rahatsız etmemek gibi durumlar, hep birer edep örneğidir.
Hz. Peygamber her yönüyle edep timsali idi. Şöyle buyurmuştur: “Rabbim beni edeplendirdi ve edebimi güzel kıldı.” (Aclûnî, I, 70)
Ebu Hafs Haddad şöyle der: “Tasavvuf tümüyle edeptir.” (Hücviri, Ali Bin Osman, Keşfu’l-Mahcub, Daru’n-Nehda el-Arabiyye, Beyrut 1980, s. 122; Özköse, s. 376.)
Fuzuli şöyle der: “Karıncayı bile incitmem deme, ‘bile’den incinir karınca…”
Çünkü bu sözde zımnî olarak karıncayı küçük görmek vardır.