TEHAVVÜL: Değişme. Bir hâlden başka bir hâle geçme.
Sıcak havada tazyik azalır, barometre düşer. Soğukta ise yükselir. Bu tazyik tehavvülü sıhhat için çok mühimdir. Bu tehavvül olmasaydı bildiğimiz hastalıkların dörtte biri mevcûd olmazdı. (Seâdet-i Ebediyye)
Günümüzde biliyoruz ki, elementler, hava, su ve toprak gibi ortamlardan iyon veya bileşikler şeklinde alınarak varlıkların meydana gelmesine sebep olmaktadır. Bu olay bir kanun şeklinde cereyan eder. Meselâ insan bünyesinde yer alan bir demir atomu, değişik bileşikler hâlinde çok farklı yolları takip ederek buraya ulaştırılmıştır. Demir atomu başlangıçta bir kayacın yapısındadır. Bu kayacın toprak şeklinde ayrıştırılmasıyla onun içerisine geçecektir. Daha sonra bitkiye iyon ya da küçük bileşikler hâlinde ulaştırılacaktır. O bitkiyi hayvanın yemesi hâlinde hayvanın vücudunda bileşikler teşkil edecek, o hayvanın insan tarafından yenmesiyle de o demir atomu insana geçmiş olacaktır.
On üçüncü asırda da, atom ve moleküllerin teşkil ettiği bileşikler ve bunların canlı veya cansızların yapısında yer almasında izlediği yol da, yukarıdakine benzer bir tarzda, fakat tahavvülle açıklanmaya çalışılmıştır. 1200’lü yılların sonunda, bir ansiklopedi tarzındaki “Marifetname” adlı eserinde İbrahim Hakkı, bu meseleyi “atomların hâl değiştirmesi” şeklinde ifade eder ve şöyle der:
“Allah’ın emriyle felekler ve yıldızlar hareket edip dört unsur (ateş, hava, su ve toprak) birbirlerine karışır. Bu karışım ve bileşimden önce madenler meydana gelir. Bundan da bitkiler, maden ve bitkilerin birleşmesinden de hayvanlar meydana gelir ve hayvan soyu kemâlini, en uygun şeklini bulunca insan hâsıl olur.” (Hakkı, İ. Ma’rifetname. Ahmet Kamil Matbaası. İstanbul, 1297, s. 28.)
İbrahim Hakkı burada atomların bir hâlden başka bir hâle geçtiğine işaret etmekte, bu elementlerin kademe kademe hangi canlı mertebelerinde görev aldığını belirtmektedir. Nitekim bir başka ifadesinde şöyle bir değerlendirme yapar:
“O akıcı vücut bitki âlemine girerken bazı afetler, hastalıklar ona saldırır ve bu yüzden bitki olamaz. Yahut bitki olurken kemale gelmeden, olgunlaşmadan evvel bozulur. Bitkilik vasfını kaybeder ve hayvanlara yem olmaktan çıkar. Bazen de bir hayvan, insanın yemesine elverişli bir duruma gelmişken yenmeden evvel bozulur ve bu yüzden hayvanı insan mertebesine naklettirmeye, dönüşmeye engel olur. Bazen de bozulmadan insan mertebesine naklolur.” (Hakkı, İ.: a.g.e. s.32.)
İbrahim Hakkı’ya göre, topraktan bitki vasıtasıyla alınan, meselâ bir sodyum atomu, çiçekte canlılık kazanmakta, koyunda daha hareketli bir hâle geçmekte, insan bünyesine gelince en yüksek mertebeye ulaşmış olmaktadır. Burada ifade edilmeye çalışılan olay, elementlerin varlıklar âlemindeki hareket seyridir. Atomların yapısında ve hareketindeki bu değişikliğin de Evrim Teorisi’yle ifade edilmemesi gerekir. Çünkü atomların bu şekilde hâl değiştirmesi, eskilerin tabiriyle, tahavvülat-ı zerrat olarak belirtilir. Görüldüğü gibi bu hâl değiştirme bir teori değil, bütün canlılar âleminde cereyan eden bir kanundur.