Mevlânâ denilince hemen herkesin aklına öncelikle hoşgörü ve insan sevgisi gelir. İnsan için en yüksek erdem Hakikat sevgisidir. Mevlânâ’daki dinî-tasavvufî düşüncenin kaynağı Kur’an ve Sünnettir. “Canım tenimde oldukça Kur’an’ın kölesiyim ben. / Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım” beytiyle bunu dile getirmiş, “Pergel gibiyim; bir ayağımla şeriat üstünde sağlamca durduğum halde öbür ayağımla yetmiş iki milleti dolaşıyorum” diyerek, bir Müslüman olarak insanlığı kucaklayabildiğini belirtmiştir.
Mevlana’nın Duası
“Dua bir dua olmaz Rabbim, ruhum görmese seni yüz yüze, ezanla çağırıldığı zaman, yüzüm dönük Kabe’ye kılarım namazımı, sadece senin güzelliğin için kılarım. Boş hareketler, boş sözler, bir ikiyüzlü namazı, ölgün ve sıradan…
Utanırım namazımdan Rabbim, basbayağı utanç duyarım. Gözlerimi artık sana kaldıramam, o cesareti kendimde bulamam. Namaza cesaret için, melek olmak gerekirdi. Bense sürgünüm, düşkünüm, sapkınım.
Rabbim, namazım sana erişemiyor. Yine de kılıyorum, kılmalıyım, çünkü gönlümdeki acıyı dile getirmeliyim. Senden yoksun kalınca kalbimin nasıl acıdığını sana anlatmalıyım. Bana acı Rabbim, bana merhamet ve nazar eyle, ey Rabbim! Bana lütfeyle…”