Makbul dualardan biri de mü’minin, mü’mine gıyabında yaptığı duadır. Çünkü dua yapan insanın, yaptığı duada bir menfaati veya bir beklentisi yoktur. Bu sebeple kişi ihlaslı ve samimi olur. Herhangi bir beklenti olmadan, sırf mümin kardeşini düşündüğü ve onun ihtiyaçlarının giderilmesi için yapılan dua kabul edilir. Çünkü Peygamber Efendimiz (sas) “Bir Müslümanın, yanında bulunmayan din kardeşine yapacağı dua kabul olunur. Bir kimse din kardeşine hayır dua ettikçe, yanında bulunan görevli bir melek ona, ‘Duan kabul olsun, aynı şeyler sana da verilsin.’ diye dua eder.” (Müslim, Zikir 87, 88; İbni Mâce, Menâsik 5) buyurmuştur.
Müʼmin, kulluk hayatında duânın vazgeçilmez bir yeri olduğunun idrâkiyle, dâimâ “Allah’tan âfiyet dileyiniz.” (Buhârî, Cihâd, 112) emri mûcibince hareket etmelidir. Zira Hazret-i Ebû Bekir (ra)’ın buyurduğu gibi: “Allah’tan af ve âfiyet isteyiniz! Hiç kimseye, yakînden (kat’î bir îmandan) sonra âfiyetten daha fazîletli bir şey verilmemiştir.” (Tirmizî, Deavât, 105/3558)
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Kullarım Sana Ben’i sorduklarında, (bilsinler ki) Ben onlara çok yakınım. Bana duâ edenlerin duâlarını kabûl ederim…” (Bakara, 186)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Bir mü’minin diğer bir mü’mine gıyâbında yaptığı duâdan daha çabuk kabûl edilen hiçbir duâ yoktur.” (Tirmizî, Birr, 50/1980)
Fahr-i Kâinât Efendimiz:
“–Bir kul günah olan veya akrabâsı ile darılmasına yol açan bir şeyi dilemedikçe yahut acele etmedikçe duâsı kabûl olunur.” buyurmuştu.
“–Yâ Rasûlallâh! Acele etmek ne demektir?” diye sordular.
Allâh Rasûlü (sav):
“–Kul; «Nice defâlar hep duâ ediyorum da Rabbim duâmı kabûl etmiyor.» der. Duâsının hemen kabûl edilmemesi sebebiyle bıkar ve duâyı bırakır. (İşte o zaman acele etmiş olur.)” cevâbını verdi. (Müslim, Zikir, 92)