Peygamber efendimiz kendileri istiğfara devam etmiş, ümmetini de teşvik etmiştir Bir mümin kendisi için tövbe edeceği gibi, ölmüş olan veya hayatta bulunan ana-baba, hısımları ve diğeri müminler için de istiğfar edebilir. Bu dua sebebiyle Cenâb-ı Hakk’ın onları bağışlaması umulur. Kur’an-ı Kerîm’de bu konuda çeşitli dua örnekleri bulunur: “Ey Rabbimiz… bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et” (el-Bakara, 2/286); “Musa şöyle yalvardı: Rabbim, beni ve kardeşimi affet. Bizi merhametine garket” (el-A’raf, 7/151); “Babamı da bağışlayıp hidâyete erdir. Çünkü o, sapıklardandır” (es-Şuarâ’, 26/86);“Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde, beni, annemi, babamı ve biitün mü’minleri affet” (İbrâhîm, 14/41).
Bu sebeple seher ve fecir vakti, selef-i sâlihîn arasında, “İstiğfar ve duâ vakti” olarak bilinir ve ona göre îtinâ gösterilir.[1]
İbn-i Ömer -radıyallâhu anhumâ- şöyle der:
“Biz, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bir mecliste yüz defa:
“Rabbiğfir-lî ve tüb aleyye, inneke ente’t-tevvâbü’r-rahîm”*
«Allâh’ım! Beni bağışla ve tevbemi kabûl buyur! Çünkü Sen tevbeleri çok kabûl eden ve çok merhamet edensin.» dediğini sayardık.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26/1516; Tirmizî, Deavât, 38/3434)
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- da şöyle der:
“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den daha çok
“Estağfirullahe ve etûbu ileyh”*
“Allâh’a istiğfâr eder ve O’na tevbe ederim!» diyen başka birini görmedim.” (Nesâî, Kübrâ, IX, 171; İbn-i Hibbân, Sahîh, III, 207/928)
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyururlardı:
“Bir kimse istiğfârı dilinden düşürmezse, Allah Teâlâ ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu lûtfeder ve ona ummadığı yerden rızık lûtfeder.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26/1518; İbn-i Mâce, Edeb, 57; Ahmed, I, 248; Hâkim, IV, 291/7677)
Yine Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, istiğfârın en güzel şeklini beyan sadedinde buyurmuşlardır ki:
“İstiğfârın efendisi ve en üstünü şöyle demendir:
“Allahümme ente Rabbî lâ ilahe illâ ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve vâ’dike mes’tetâtü eûzü bike min şerri mâ sanâtü ebû’ü leke bi-nîmetike aleyye ve ebû’ü bizenbî fağfirlî feinnehû lâ yağfıruz-zünûbe illâ ente”*
«Allâh’ım! Sen benim Rabbimsin. Sen’den başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Beni Sen yarattın. Ben Sen’in kulunum. Ezelde Sana verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmaktayım. İşlediğim kusurların şerrinden Sana sığınırım. Bana lûtfettiğin nîmetleri yüce huzûrunda minnetle anar, günahımı îtirâf ederim. Beni affet, şüphe yok ki günahları Sen’den başka affedecek kimse yoktur.»”
Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sözlerine şöyle devam etmişlerdir:
“Her kim, bu Seyyidü’l-İstiğfâr’ı sevâbına ve fazîletine bütün kalbiyle inanarak gündüz okur da o gün akşam olmadan ölürse, o Cennet ehlindendir. Yine her kim, sevâbına ve fazîletine gönülden inanarak gece okur da sabah olmadan ölürse, o kişi de Cennet ehlindendir.” (Buhârî, Deavât, 2, 16; Ebû Dâvûd, Edeb, 100-101; Nesâî, İstiâze, 57/5519; Tirmizî, Deavât, 15/3393)