BU MERTEBE BİZE KİMSEDEN BİR ŞEY ALMADIĞIMIZ İÇİN VERİLDİ
Bir gün ilim beldesi Bağdat’ta yangın çıkmıştı. Öyle canlar yakan bir âfetti ki, nice insan alevler içipde canından olmuştu. Bu sırada köle olan iki Rum çocuğu bir dükkânın damına çıkmış bağırıyorlardı:
— İmdat!… Bizi kurtaran yok mu?
Alevden sellerin içine kim atılabilirdi ki?… Ateş, çocukları iyice sarmıştı. Efendileri çığlığı bastı:
— Kim bu çocukları kurtarırsa on bin mağıib altım vereceğim!…
Altın güzeldi de, can her şeyden daha tatlıydı. Cam fedâ etmek her kişinin kân değildi. Hiç kimse ateşe atılmaya cesaret edemiyordu. Birden Ebû Hüseyin Nuri çıkageldi:
— Bismill&hirrahmânirrahim, dedi ve ayağını ateş seline attı, alevler arasına dalıp iki çocuğu kurtardı…
Çocukların efendisi derhal Ebû Hüseyin Nuri’nin önüne altınları yığdı:
— Ey pîr, dedi, bu altınlar şenindir!…
Allahın velî kulu ona şu cevabı verdi *.
— Bunları al götür, Rabbine şükret. Bu mertebe bize kimseden bur şey almadığımız için verilmiştir!…
^Onların dünyası bir başka… Onlar tamamiyle Allah sevgisiyle doluydu. Bugün ise gönüllerde dünya taht kurmuştur. Bütün hataların başı da onu sevmektir…