Hz. Peygamber (s.a.s.), yeni doğan çocuğun sağ kulağına ezan okunmasını, sol kulağına da kâmet getirilmesini tavsiye etmiş ve bizzat kendisi, torunu Hz. Hasan’ın sağ kulağına ezan okumuş, sol kulağına da kâmet getirmiştir (Beyhakî, Şu‘abü’l-îmân, XI, 105-106). Dolayısıyla, çocuk dünyaya geldiğinde sağ kulağına ezan, sol kulağına kâmet okunarak isminin verilmesi sünnettir. Bunu babası veya aile büyüklerinden başka birisi de yapabilir.
Maddî tedbirden sonra alınacak manevî tedbiri, yâni okunacak duayı, Efendimiz (asm) şöyle tavsiye buyurmuştur:
“Doğum yapacak hanımın sıhhat ve kolaylıkla doğumunu yapması niyetiyle, önce Âyete’l-Kürsî okunur, sonra Felâk ve Nâs sûreleri okunur. Bunlardan sonra da şu âyet okunur:”
“İnne Rebbekümülahüllezi haleka’s-semâvâti ve’l-arda fî sitteti eyyâmin, sümme’stevâ ale’l-arşi, yuğşi’l-leyle’n-nehâra yetlübühû hasîsen. Ve’ş-şemse ve’l-kamere ve’n-nücûme müsahharâtin bi-emrih, elâ lehü’l-halku ve’l-emru. Tebârekellahü Rabbü’l-âlemîn.”
“Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!” (A’raf, 7/54)
Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) kızı Fâtıma (r.anha) validemizin doğumunda bu duayı okutmuş, netice sevindirici şekilde huzurlu ve sıhhatli bir doğum olarak tecelli etmiştir, Mübarek nesil Hazret-i Hasan ve Hüseyin (ra) efendilerimiz böyle dualarla dünyaya gelmişlerdir.
Sıhhatli bir doğum haberini alınca Allah’a şükretmek, konu komşuda bulunan yoksullara yardım etmek, münasip olan bîr cömertliktir. İçki içmek, içirmek, kumar oynamak, ahlâk bozucu eğlenceler tertip etmek ise nimete karşı nankörlük mânâsına gelen bir anlayışsızlıktır.
2. ÇOCUĞUN KULAĞINA EZAN ve KAMET OKUMAK GEREKİR Mİ?
Hz. Ebu Rafi anlatıyor:
“Hz. Hasan (ra) dünyaya geldi zaman Hz. Peygamber (a.s.m)’in onun kulağına ezan okuduğunu gördüm.” (Ebu Davud, Edep, 107; Tirmizî, Edahî, 16; Ahmet b. Hanbel, VI/9, 291).
Hz. Peygamber (a.s.m)’in doğan çocuğun sağ kulağına ezanı, sol kulağına da kametin okunmasını tavsiye ettiğine dair rivayetler de vardır. (bk. Gazalî, İhya, II/55; Zeynu’l-Irakî, Tahricu Ahadisi’l-İhya, İhya ile birlikte).
Çocuk dünyaya geldikten sonra ilk fırsatta dinî bilgisi olan kimse çağrılır, çocuk kucağına verilir. Sağ kulağına ezan, sol kulağına da kamet okunur. Sonra da şöyle dua etmesi sağlanır;
“Allah’ım, bu yavruyu İslâm fidanlığında biten güzel bir fidan olarak büyüt, İslâmî hayatta ebedî ve sabit kıl.”
Bu sıralarda çocuğuna bakan ana-baba, İbrahim Aleyhisselâm’ın oğulları İsmail ve İshak’a bakarken okuduğu şu duayı okurlar:
“Elhamdülillahillezî vehebe lî ale’l-kiberi İsmâile ve ishak. İnne Rabbî lesemîu’d-duâ.”
“Bana bu evladı ihsan eden Allah’a hamd eder, minnet ve şükranlarımı takdim ederim…” (İbrahim, 24/39)
3. ÇOCUĞA YEDİRİLECEK İLK GIDA (TAHNİK):
Yeni doğan çocuğa tatlı bir şey çiğneyerek ağzına vermek, dudağına sürmek Sünnet-i seniye’dir. Bunu sâlih bir kimsenin yapması ise menduptur. Kuru üzüm ve şeker gibi tatlılarla yapılabilirse de kuru hurma ile yapmak müstehaptır, daha faziletlidir.
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz der ki:
“Yeni doğan çocuklar Resulullah’a -sallallahu aleyhi ve sellem- getirilirdi. O da bunlara mübarek olmaları için duâ eder ve ağzında yumuşattığı hurmanın suyunu çocuğun ağzına sıkardı.” (Müslim: 2147)
Görüldüğü üzere Resulullah Efendimiz, (sav) yeni doğan çocuğun midesine ilk inen gıdaya dikkat etmekte ve bunun ana sütünden başka bir şey olmasını istemektedir. Nitekim çeşitli rivayetler, bu ihtimamı sadece kendi torunları için göstermeyip bir prensip olarak bütün Müslüman çocuklarına uyguladığını ifade etmektedir.
4. ÇOCUĞUN SAÇININ TIRAŞ EDİLMESİ VE AĞIRLIĞINCA GÜMÜŞ SADAKA VERİLMESİ:
Resulullah (sav) buyurdular ki:
“Her çocuk, akika kurbanı ile rehinelenmiştir. Bu kurban, (doğumunun) yedinci günü, onun adına kesilir. (O gün) saçı da traş edilir ve çocuğa isim de verilir.” [Ebu Davud, Edahi 21, (2837, 2838); Tirmizi, Edahi 23, (1572); Nesai, Akika 5, (7, 166)]
Resulullah (sav), Hz. Hasan (ra) için akika olarak bir koyun kurban etti ve:
“Ey Fatıma!” dedi, “Çocuğun başını tıraş ettir ve saçının ağırlığınca gümüş tasadduk et!” Bu emir üzerine saçı tarttık, ağırlığı bir dirhem veya buna yakın bir şeydi. [Tirmizi, Edahi 20, (1519)]
Cafer İbnu Muhammed babasından o da Hz. Fatıma (ra)’dan rivayet ettiğine göre, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in, Zeyneb’in, Ümmü Külsüm (ra)’ün saçlarını tarttı. Bunların ağırlığınca gümüş tasadduk etti. [Muvatta, Akika 2, (2, 501)]
Sünnet olan saçın kesilmesidir. Ancak saçı kesmeden de saçın ağırlığınca sadaka verebilirsiniz, bunun da sevabı vardır. Tam sünnete uygun olan saçın kesilip ağırlığınca sadaka verilmesidir.
5. DOĞUM KURBANI KESİLİR Mİ? ÇOCUĞUN SÜNNET YAŞI KAÇTIR?
İslamiyet gelmezden önceki cehalet devri insanlarına kız çocukları dünyaya geldiği haber verilince üzülür, karamsarlığa düşerlerdi; oğlan çocuğu haberi verilince ise, sevinip kurban keserlerdi. Kestikleri kurbanın kanını da yavrunun yüzüne, başına sürerler, bu adeti devam ettirirlerdi.
İslâmiyet gelince, Resûl-i Ekrem (asv) Hazretleri, bu adetlere çekidüzen verdi. Kötülerini kaldırdı, iyilerini de islah ederek devam ettirdi.
Nitekim, cahiliyye devri insanlarının yalnız oğlan çocukları için kestikleri kurbanı, kız çocuklarına da teşmil eden Peygamberimiz (sav), (Ebû Dâvud, Edâhî 21; Tirmizî, Edâhî 17; Nesâî, Akîka 3,) onların çocuğun başına kan sürmeleri yerine, misk ve za’feran gibi güzel kokular sürmelerini tavsiye buyurdu.
Bu sebeble Müslümanlar, çocukları dünyaya geldiğinde Allah’a hamd ve şükür maksadıyla isterlerse kurban keserler; çoluk-çocuk, eş-dostla güzel sohbetler yapar, tatlı ziyafetler hazırlarlar. Bu çocuk, ister oğlan, isterse kız olsun, durum değişmez. Sâdece oğlan için sevinç alâmeti gösterip, kız için üzüntü ve memnuniyetsizlik izhar etmek, İslamî bir anlayış olmaz. Olsa olsa, cahiliyye devri insanlarına lâyık bir zihniyet olur.
Kaldı ki, evlâdın hangisinin daha hayırlı ve sadık olacağı da belli olmaz. Bazen oğlan faydalı olacak sanılır, ama o tam tersine yaramaz çıkar; ihtiyarlıkta ana-baba kıza sığınır, ondan fayda görür.
Fıkıh kitaplarında (Akîka, Nesîke) adıyla geçen bu çocuk kurbanını kesme günü, muayyen değildir. Bazen çocuğun doğuşunun yedinci günü kesilir, bazen yedi yaşına kadar müddeti uzatılır.
Akîka kurbanının sünnet olduğunu söyleyen diğer mezheblere mukabil, Hanefilere göre, mubahtır. Malî durumu yerinde olan keser, olmayan da kesmez. Ne kesen ve ne de kesmeyen bir suâle maruz kalmaz, bir manevi kaybı olmaz.
Bu kurbanın kemiklerinin kırılmayacağını söyleyenlere mukabil, kırılmasını tavsiye edenler de vardır. Çocuk mütevazi olsun, diye kemiklerinin kırılması tefeülen tercih edilebilir. Her ikisi de caizdir, niyete bağlıdır.
Kurban kestikten sonra, etinden eş-dost, akraba, bilhassa fakirler istifade etmeli, belli bir sevince sebep olmalıdır.
Ayrıca çocuğun İslâmî ve sıhhatli bir hayat üzere olması niyetiyle, civarda bulunan muhtaçlara hususî yardım yapılır. Sadaka verilir. Bu sadakanın miktarını, sadakayı verenin malî durumu tayin eder. Herhalde verilen miktar, bir kimsenin işine yaramalı, bir ihtiyacını karşılamak, yahut onunla bir eşya alınabilmelidir.
Peygamber Efendimiz (sav) böyle yapmıştır: “Bu sadakanın sevabı hürmetine, çocuğun İslamî bir anlayış içinde ömür sürmesi niyaz edilir, kaza ve belalardan mahfuz kalması dileğinde bulunulur.”
Doğumla başlayan bir mükellefiyet daha vardır, O da oğlan çocuğunun sünnet ettirilmesidir.
Çocuğu sünnet etmenin belli yaşı yoktur. Muhite, çocuğun sıhhatine, beden yapısına göre değişebilir. Herhalde yedi yaşını geçmemeli, bulûğ çağına kadar yaklaşmamalıdır. Çünkü, bundan sonra mahremiyet devresi başlar. Haramlık söz konusu olur.
Sünnet zamanında icra edilen merasimlerde, evlâdı kendilerine ihsan eden Allah’a isyan manasına gelen bir taşkınlık ve şaşkınlıkta bulunulmamalı; bir takım günahlar işlenip, haramlara düşülmemelidir.
Şayet, gerek çocuğun doğumunda, gerekse sünneti sırasında, bir takım günahlar işlenir, haramlar irtikab edilir; içki içmek, kumar oynamak, kadın-erkek karışık eğlencelere dalmak gibi isyanlara sapılırsa, en azından nankörlük edilmiş, nimete karşı küfranda bulunulmuş olunur.
Bunun bir mânâsı, kendilerine çocuk ihsan edip, o güne erişmeyi nasip eden Allah’a karşı nankörlükte bulunmak, “Sen bize böyle evlâd ihsan edip lütufta bulundun, biz de sana isyan edip nankörlükte bulunuyoruz.”demektir.
Müminler, böyle bir hataya düşmemeli, sünnet merasimlerinde mevlid okutmayı, eşe-dosta yemekler yedirip, muhtaçları giydirmeyi esas almalı; içki içmek, kumar oynamak gibi nankörlük mânâsına gelen kötülüklere sebebiyet vermemeli, şükür gününde şükürsüzlüğe sapmamalıdır.