Mezheb, gidilen yol, benimsenen metod ve görüş demektir. İslâm tarihinde, mezheb kelimesi genel olarak itikadi, siyasi ve fıkhi görüşlerin hepsi için kullanılmıştır. Buna karşılık siyasi ve itikadi mezhepler daha çok Fırka, Nihle, Makale kelimeleriyle ifade edilmiştir. Fırka (çoğulu fırak), farklı görüşlere sahib insan topluluğu demektir. Nihle (çoğulu nihal), görüş, inanış ve kabul ediş tarzı demektir. Makale (çoğulu makalat), fikir, inanış, görüş ve söz demektir. Çeşitli dinleri belirtmek için de Milel (tekili mille) kelimesi kullanılmıştır.
İslam’da dört büyük mezhep vardır. Bu mezheplerin isimleri sırasıyla şöyledir:
1- Hanefi Mezhebi
2- Şii Mezhebi
3- Hanbeli Mezhebi
4- Maliki Mezhebi
Mezhebler Kaça Ayrılır?
Mezhebler önce 2’ye ayrılır:
1 – Fıkhî mezhebler,
2 – İtikâdî mezhebler…
Fıkhî Mezhebler Kaça Ayrılır?
4’e ayrılır:
1 – Hanefî mezhebi,
2 – Mâlikî mezhebi,
3 – Şâfiî mezhebi,
4 – Hanbelî mezhebi.
Bu 4 mezhebin, hepsi de haktır, doğrudur. Şimdi bunları sırası ile görelim:
Hanefî Mezhebi:
Hanefî mezhebinin kurucusu İmam-ı A’zam Hazretleridir.
İmam-ı A’zam, en büyük imam demektir. Asıl adı Nu’man olan İmam-ı A’zam’ın, künyesi Ebû Hanife’dir. Hicretin 80’inci yılında Kûfe’de doğmuş, Hicrî 150’de Bağdat’ta vefat etmiştir.
Hanefî mezhebi, önce Irak’ta doğmuş, oradan doğuya ve batıya yayılmıştır. Abbasîler devrinde hâkimlerin çoğu Hanefî idi. Anadolu ve Balkanlardaki Türkler arasında, Hanefî mezhebi yaygındır.
Mâlikî Mezhebi:
Kurucusu İmam Mâlik bin Enes Hazretleridir. Hicrî 93 tarihinde Medine’de doğmuş, H. 179’da yine Medine’de vefat etmiştir.
Mâlikî mezhebi, önce Hicaz halkı tarafından benimsenmiş ve hacca gelenler vasıtasıyla Kuzey Afrika’ya ve o zaman Endülüs denen İspanya’ya yayılmıştır.
Şâfiî Mezhebi:
Kurucusu İmam-ı Şâfiî Hazretleridir. İmam-ı Şâfiî’nin asıl ismi Muhammed’dir. H. 150 tarihinde Gazze’de doğmuş, 204 tarihinde Mısır’da vefat etmiştir. Hâşimoğulları soyundan gelmektedir.
Şâfiî mezhebi önce Mısır’da yayılmış, sonra kısmen Suriye, Yemen, Irak ve Horasan taraflarına geçmiştir. Bugün Mısır’ın çoğunluğu Şâfiîdir. Anadolu’nun güney taraflarında, Suriye ve Irak’ta da Şâfiî mezhebinde olanlar mevcuttur.
Hanbelî Mezhebi:
Kurucusu Ahmed bin Hanbel Hazretleridir. H. 164 tarihinde Bağdat’ta doğmuş, 241 tarihinde yine orada vefat etmiştir.
Hanbelî mezhebi daha çok Necid taraflarında tutulmuştur. Hâlen Necid’de Hanbelî mezhebi hâkimdir.
Mezheplerin birden fazla olmasının hikmetine gelince, Bediüzzaman Said Nursi bu hususta şöyle bir misal vermektedir:
“Bir su beş muhtelif mizaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır. Şöyle ki:”
“Birisine, hastalığının mizacına göre su ilâçtır; tıbben vaciptir. Diğer birisine hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Diğer birisine az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diğer birisine ne zarardır, ne menfaattır; afiyetle içsin, tıbben ona mübahtır. İşte hak burada taaddüt eder (çoğalır). Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki: ‘Su yalnız ilâçtır, yalnız vaciptir; başka hükmü yoktur.”
“İşte bunun gibi, ahkâm-ı İlâhiye (İlâhî hükümler) mezheplere, hikmet-i İlâhiyenin sevkiyle ittiba edenlere (uyanlara) göre değişir. Hem hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur.”1
Dünyanın muhtelif bölgelerinde yaşayan Müslümanlar dört mezhepten birisine bağlıdırlar. Bir Müslüman hak mezheplerden birisine tâbi olur, ibadet ve muamelelerini o mezhebin hüküm ve içtihadlarına göre sürdürebilir. İslâmî hayatını bu mezheplerden birisine göre yapan bir Müslümanın, ölünceye kadar aynı mezhepte kalması gibi bir mecburiyet yoktur. Bundan dolayıdır ki, arzu ederse tamamen bir diğer hak mezhebe geçebilir. Meselâ, Şâfiî mezhebine mensup olan bir kimse, dilerse Hanefî mezhebine; Hanefi mezhebine mensup bir kimse de, isterse Şâfiî mezhebine geçebilir.
Ancak bir mezhepten diğer mezhebe geçen kimsenin, ibadet ve muamelelerinin kâmil mânâda olabilmesi için, girdiği mezhebin meselelerini bilmesi gerekir. Meselâ bir Şâfiî, Hanefi mezhebine geçiyorsa, en azından o mezhebe göre abdestin farzlarını, abdesti bozan halleri, namazın rükünlerini ve vaciplerini bilmesi gerekir. Bunları bilmeden geçecek olursa, farkına varmadan ibadetini eksik yapıp hataya düşebilir.
Bir mezhepten diğerine tamamen geçmek mümkün olduğu gibi, kendi mezhebinde çıkış yolu bulamayan bir kimse o mevzuda diğer mezhebin içtihadına, görüşüne göre amel edebilir. Bu caizdir. Fakat bu taklit keyfi ve nefisten gelen bir arzu ile olmamalıdır. Bir zaruret ve maslahata göre yapılmalıdır.
İtikadî Mezhebler Kaça Ayrılır?
İtikad hususunda başlıca iki mezheb vardır:
1. Ehl-i Sünnet mezhebi, 2. Ehl-i Bid’a mezhebi.
Ehl-i Sünnet Mezhebi:
Hz. Peygamberin yolundan gidenler, o yoldan hiç sapmayanlar demektir.
Ehl-i Sünnetin dayanağı Kitab ve Sünnettir. Kitab ve Sünnette ne buyurulmuşsa, Ehl-i Sünnet öyle inanır, öyle hareket ederler.
Ehl-i Sünnet de, Matüridiyye ve Eş’ariyye olmak üzere ikiye ayrılır.
Mâtüridiyye Mezhebi:
Kurucusu Ebu Mansur Muhammed Hazretleri’dir. Semerkand köylerinden Mâtürid’de doğmuştur. H. 333’te vefat etmiştir.
Bütün Hanefîler, genellikle Türkler, Mâtüridî mezhebindedirler.
Eş’ariyye Mezhebi:
Kurucusu Ebu’l-Hasan Eş’arî Hazretleridir. Asıl adı Ali’dir. H. 200 tarihinde Basra’da doğmuş, 324’de Bağdat’da vefat etmiştir.
Mâlikîler ve Şâfiîler, itikadda Eş’arî mezhebini benimsemişlerdir. Hanbelîler, fıkıh gibi îtikadda da İmam Ahmed bin Hanbel’e bağlıdırlar. Ayrı bir îtikadî mezhebleri yoktur.
Eş’arî ile Mâtüridî mezhebleri arasında, bâzı küçük görüş ayrılıkları dışında, büyük bir farklılık yoktur. İkisinin de temel görüşleri aynıdır ve Sünnete uygundur.
Ehl-i Bid’a:
Hazret-i Peygamberin getirdiği hükümleri ve Kur’an’ın emirlerini kendi arzularına göre yorumlayan, az veya çok Sünnet yolundan sapan, bid’ata giren kimselerdir.
Bid’at, Hz. Peygamber ve Sahâbe devrinde bulunmadığı halde, sonradan ortaya atılan ve dînin esaslarına zıd düşen, her türlü söz, düşünce ve işe denir.
Ehl-i bid’ayı Peygamberimiz şiddetle kınamışlardır:
“Sözlerin en hayırlısı Allah’ın Kitabı; yolların en hayırlısı da Muhammed’in (sav) yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlardır. Ve her sonradan uydurulan şey (bid’at) de delâlettir, sapıklıktır.”
İnançla ilgili olan bid’atlar, îtikadî bid’atlardır. Bunlar, îtikadî hususlarda Hz. Peygamberden sağlam bir şekilde nakledilen esaslara zıd düşen inançlardır.
Mu’tezile, Cebriye gibi bâzı fırkaların inançları, bu kısma girer.
İş ve amelle ilgili bid’atlere ise, amelî bid’at denir. Bazı şiîlerin, çıplak ayağa meshetmeleri gibi… Sünnet olan mesh ise, mestler üzerine meshetmektir.
Dînin îtikadî ve amelî esaslarını doğrudan doğruya ilgilendirmeyen veya bu esaslara bir zıdlık ve aykırılık taşımayan yenilikler, sonradan ortaya çıkma şeyler, bid’attan sayılmazlar.
Bid’atı ikiye ayırarak tasnif eden âlimler de vardır:
1. Bid’at-i hasene: İyi ve güzel bid’at, İslâmî esaslara zıd düşmeyen, yeni âdet ve fiiller… Meselâ, namazdan sonra tesbih kullanmak gibi.
2. Bid’at-ı seyyie: Kötü ve İslâm’a aykırı bid’at… Evliya türbelerine mum dikmek, mezarlıklardan medet ummak, vb. gibi şeyler.
İtikadî bir mezheb olarak ehl-i bid’a ayrıca kendi arasında birçok kollara ayrılır ki, başlıcaları şunlardır:
1. Cebriye,
2. Mu’tezile,
3. Mürcie,
4. Haricîlik,
5. Şîa,
6. Vehhâbîlik.
Ehl-i bid’anın bu temel mezheblerinin her biri de, kendi arasında pek çok fırkalara, gruplara ayrılırlar.