Din İşleri Yüksek Kurulu 16.06.2021 tarihinde Kurul Başkanı Prof. Dr. Abdurrrahman HAÇKALI başkanlığında toplandı. İbadetler Komisyonu tarafından hazırlanan “Lokma döktürüp dağıtacağım, Yemek yedireceğim gibi sözler adak sayılır mı?” başlıklı fetva metni müzakere edildi. Yapılan müzakereler neticesinde aşağıdaki metnin Kurul Kararı olarak kabulüne karar verildi:
Bir adağın geçerli olabilmesi için adağın konusu ile ilgili birtakım şartlar vardır. Sadaka olacak şekilde yapılan adaklar bütün müçtehitlere göre adak şartını sağlar. Bu itibarla fakirlere yemek yedirmek sadaka türünden sayıldığı için adağın diğer şartlarını da taşıması halinde yerine getirilmesi gerekir. Buna göre “Adağım olsun ki fakirlere yemek yedireceğim/lokma döktürüp dağıtacağım.” gibi ifadeler adak olduğu gibi “Şu işim olursa fakirlere yemek yedireceğim/lokma döktürüp dağıtacağım.” şeklinde şartlı olarak zikredilen ifadeler de adaktır ve bunların yerine getirilmesi vaciptir. Ancak adak kastı olmadan ve zengin fakir ayrımı yapmadan “Lokma döktürüp dağıtacağım.”, “Yemek yedireceğim.” gibi sözler adak kapsamında değildir. Bununla beraber verilen bu tür sözlerin yerine getirilmesi de güzel bir davranıştır.
GEREKÇE:
Kur’an-ı Kerim’de; verilen sözde durulması, ahde ve akitlere bağlı kalınması (Mâide 5/1; İsrâ 17/34), Allah’a verilen sözün tutulması (Nahl 16/91) emredilmiş, kişinin yaptığı adağa uygun davranması iyi kulların vasıfları arasında sayılmıştır (İnsân 76/7).
Hz. Peygamber (s.a.s.) de, Allah’a itaat kabilinden adakların yerine getirilmesini emretmiş, masiyet kabilinden olan konularda adakta bulunulmamasını, şayet bulunulmuşsa buna uyulmamasını istemiştir (Buhârî, Eymân, 28, 31; Müslim, Nezir, 8; Ebû Dâvûd, Eymân, 22). Gerekli şartları taşıyan adağa bağlı kalınmasının vacip olduğu hususunda görüş birliği içinde olan müçtehitler, bu adağın tanımı ve şartları hakkında farklı yaklaşımlara sahip olmuşlardır.
Bir kısım âlimler, “Kişinin sorumlu olmadığı hâlde farz veya vacip cinsinden bir ibadeti yapacağına dair Allah Teâlâ’ya söz vererek o ibadeti kendisine borç kılması” (Mevsılî, el-İhtiyâr, III, 445) olarak tanımlarken bir kısmı da “Mubah olan bir ameli Allah’a tazim maksadıyla kişinin kendisine vacip kılması” (eş-Şerîf el-Curcânî, et-Taʿrîfât, 308) olarak tanımlamaktadırlar. Bu tanımlamalardan da anlaşılacağı üzere “sadaka” her iki tarif içerisinde de değerlendirilebilecek bir ibadet cinsidir. Nitekim “sadaka” gerek zekâta benzeyişi gerekse sevap kazandıran bir eylem oluşundan dolayı müçtehitlerin ihtilaf ettikleri bir amel olarak değerlendirilmemiştir (el-Kâsânî, Bedâiu’s-sanâi‘, V, 87; el-Mevsılî, el-İhtiyâr, IV, 81; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, III, 74; en-Nevevî, Ravzatü’t-Tâlibîn, III, 335; İbn Rüşd el-Cedd, el-Beyân ve’t-Tahsîl, 137).
Fakihlerin adak ile alakalı ihtilaf noktaları hasta ziyareti, cenazenin arkasından gitme, abdest alma, Kur’an’a dokunma, gusletme, mescide girme vb. doğrudan ibadet olmayıp ibadet olan başka bir eyleme vesile olmaları açısından sevap kazandıran eylemler ile adak yapılıp yapılamayacağıdır. (el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye, “Nezr”, XL, 147). Bu bağlamda müçtehitlerin adak konusunda ittifak ettiği hususları şöyle sıralamamız mümkündür;
1. Kur’an veya Sünnet’te ibadet olduğu belirtilen şeyler ile nezir/adak yapılabilir.
2. Sahih bir adağın gereği yerine getirilmelidir. Fakihler -adağın nelerden olacağında ihtilaf etseler de- adak olarak kabul ettikleri şeyin yerine getirilmesinin vacip olduğunda ittifak etmişlerdir. Nitekim Allah Teâlâ, “Onların içinde öyleleri var ki, “Allah bize lütuf ve kereminden bahşederse biz de elbette hayır yolunda harcar ve iyi kimselerden oluruz” diye Allah’a söz vermişlerdi. Ama Allah onlara lütuf ve kereminden ihsan edince hemen cimrilik gösterdiler ve yüz çevirdiler, zaten yan çizip duruyorlardı. Bunun üzerine Allah da kendisine verdikleri sözden caydıkları ve hep yalan söyledikleri için, kendi huzuruna çıkacakları güne kadar kalplerine münafıklığı yerleştirdi.” (Tevbe 9/75-77) ayetlerinde adağın yerine getirilmemesini yermektedir.
3. Hiçbir dünyevi menfaat ummadan sırf Allah’ın rızasını kazanmak, O’na şükretmek için adakta bulunulmasında bir sakınca bulunmamaktadır.
4. Kişinin Allah’ın takdirinin değişmesine vesile olması dileğiyle, dünyevi amaçlarla belli şartlara bağlı olarak adakta bulunması ise hoş karşılanmamıştır. Nitekim Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Adak, (Allah’ın takdir buyurmuş olduğu) hiçbir olayı geri çevirmez. Sadece cimrinin malını eksiltmiş olur”, “Adak bir şeyi ne ileri alır ne de geri bırakır…” (Buhârî, Eymân, 26; Müslim, Nezir, 2) hadis-i şeriflerden, şarta bağlı adakta bulunmayı hoş karşılamadığı anlaşılmaktadır.
Müçtehitlerin adak konusunda ihtilaf ettikleri husus, farz veya vâcib türünden bir benzeri olmayan şeylerin adanmasıyla ilgilidir (el-Mevsûatü’l-Fıkhiyye, “Nezr”, XL, 147). “Yemek yedirmek/dağıtmak” sadaka türünden bir ibadettir. Dolayısıyla bu şekildeki bir adağın ittifakla geçerli olacağını söylememiz mümkündür. Nitekim fakihler de yemek yedirmenin ve dağıtmanın adak olabileceğini kabul etmişlerdir. (Kâsânî, Bedâiu’s-sanâi‘, V, 87; en-Nevevî, Ravzatü’t-Ṭâlibîn, III, 335; el-Fetâva’l-Hindiyye, II, 66).
Tüm bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere “Adağım olsun ki fakirlere yemek yedireceğim/lokma döktürüp dağıtacağım.”, veya “Şu işim olursa fakirlere yemek yedireceğim/lokma döktürüp dağıtacağım.” gibi şartlı olarak zikredilen ifadeler adaktır ve bunların yerine getirilmesi vaciptir. Ancak adak kastı olmadan ve zengin fakir ayrımı yapmadan “Lokma döktürüp dağıtacağım.”, “Yemek yedireceğim.” gibi sözler adak kapsamında değildir. Bununla beraber verilen bu tür sözlerin yerine getirilmesi de güzel bir davranıştır.