Selâmlaşma, Müslümanlardan birinin diğerine “Selâm sizin üzerinize olsun, Allah sizi her türlü kaza ve belâdan korusun” anlamına gelen “selâmün aleyküm/es-selâmü aleyküm” diyerek hayır duada bulunması; diğerinin de “ve aleyküm selâm/aleykümü’s-selâm” diyerek aynı duayla karşılık vermesidir. Nitekim Allah Teâlâ, “Size bir selâm verildiğinde ya daha güzeli ile ya da dengi ile karşılık verin” (en-Nisâ, 4/86) buyurarak verilen selâma güzel şekilde karşılık vermeyi emretmiştir.
Hz. Peygamber de (s.a.s.) selâma güzel lafızlar eklemenin sevabı artırdığına dikkat çekmiş, “es-Selâmü aleyküm” sözüne, “ve rahmetullâh ve berekâtüh” (Allah’ın rahmeti ve bereketi) gibi sözcükler eklemek suretiyle ayrıca sevap kazanılacağını bildirmiştir (Ebû Dâvûd, Edeb, 143, [5195-5196]).
Dinimiz Müslümanları kardeş ilan etmiş, kardeşlik bilincinin yerleşip devam etmesi için de onlara bazı görevler yüklemiştir. Bu görevlerden biri de selâmlaşmaktır. Nitekim Resûlullah (s.a.s.) selâmlaşmayı Müslümanın Müslüman üzerindeki hakları arasında saymıştır. (Müslim, Selâm, 5, [2162]).
İslâm âlimleri selâm vermenin sünnet, almanın farz olduğunu ve selâm verenin alana göre daha fazla sevap kazanacağını belirtmiştir (Mevsılî, el-İhtiyâr, 4/164). Allah Resûlü (s.a.s.) iki Müslümanın karşılaştığında söze önce selâmla başlamalarını öğütlemiş; küçüğün büyüğe, bir vasıta üzerinde gidenin yürüyene, yürüyenin veya ayakta olanın oturana, sayı bakımından az olan topluluğun çok olana selâm vermesinin uygun olacağını bildirerek selâmlaşma âdâbını öğretmiştir. Bunun yanında topluluk içerisinden bir kişinin selâm vermesini ya da verilen selâmı bir kişinin almasını yeterli görmüş ve bir topluluktan ayrılırken de selâmla ayrılmanın güzel olduğunu ifade etmiştir (Buhârî, İsti’zân, 4, [6231]; Müslim, Selâm, 1, [2160]; Ebû Dâvûd, Edeb, 150, [5208], 152, [5210]). Şâyet topluluktan hiç kimse verilen selâmı almazsa bu durumda toplulukta bulunan herkes günahkâr olur (İbn Âbidînzâde, el-Hediyyetü’l-ʿAlâʾiyye, 232; Nevevî, el-Mecmû‘, 4/594).