Yemin keffâretini yerine getiremeyenler, keffâreti ertelerler ve imkân buldukları ilk anda bu keffâreti eda ederler (Kâsânî, Bedâi‘, V, 11).
Ancak keffâretini yerine getirmeden ölen kişi; vasiyet etmişse keffâret geriye kalan malından ödenir. Vasiyet etmemişse varisleri onun bu keffâretini kendiliklerinden ödeyebilirler (Kâsânî, Bedâi‘, V, 96).
Üç gün oruç tutma, Hanefî ve Hanbelilere göre bu orucun ardarda olması gerekir; Malikî ve Şafilere göre ise aralıklı olarak tutulması da mümkündür.
Kur’an’ın yemine çok önem vermiş olması, İslam bilginlerini de bu konu üzerinde titizlikle durmaya sevketmiştir. Buna göre:
1) Yemin çok ciddi bir beyandır. Kasıtsız olarak yapılan yeminlerden ötürü Allah katında sorumluluk yoksa da bu konudaki yersiz ağız alışkanlığı yeminin ciddiyetini zedeler, şu halde olur olmaz durumlarda yemin sözcüklerini telaffuz etmekten kaçınılmalıdır.
2) Yalan yere yemin etmenin sorumluluğu çok ağırdır (İmam Şafiî’ye göre bu tür yemin için de kefaret ödenmelidir).
3) Bir işi yapıp yapmamakla ilgili olarak yemin edilmişse, buna olabildiğince sadakat gösterilmeli, fakat bundan dinin onaylamadığı bir sonuç doğuyorsa, yemin bozulmalıdır.
4) Bozulan yeminden ötürü bu ayette açıklandığı biçimde kefaret ödenmelidir.
5) Yemin ifadelerinden lafızcı yorumlarla zorlanmış sonuçlar çıkarmaya çalışılmamak, bu konuda niyetin esas olduğuna dikkat edilmelidir.