Zimmî, gayri müslimler içindeki İslâm hakimiyeti altında yaşamayı kabul eden kimsedir. Bu da, bir anlaşma ile olur. Şöyle ki: Müslümanların başkanı veya vekili gayri müslimlerin ileri gelenlerini bir araya getirerek: “İslâm devletinin hükümlerine itâat etmek ve devlete cizye vermek şartıyla bu diyarda kalmanıza müsâade ediyorum,” demesine mukabil “kabul ediyoruz” demeleriyle zimmet akdi yapılmış olur. Ondan sonra İslâm devletine itâat etmekle mükelleftirler.
Zimmîlerin, İslâm ahkâmına itâat etmekle mükellef oldukları şeyler insan haklarıyla ilgili muamelât, cinayet, zinâ ve hırsızlık gibi kendilerinde yasak olan esaslardır. Fakat kendi dinlerinde mübâh olan içki v.s. gibi şeylere devlet müdahale etmez.
Zimmet akdi yapıldıktan sonra devlet, onların haklarım müdafaa etmekle yükümlüdür. Eskiden yaptıkları mâbedlerine dokunulmaz. Fakat yeni mâbed yapmalarına müsâade edilmez. Zimmînin; İslâm dini, Kur’an-ı Kerîm ve Peygamber (sav)’in aleyhinde âlenen propaganda yapmalarına ve küfr etmelerine imkân verilmez.
Zimmîler konusuna büyük hassasiyet gösteren Hz. Ömer, Suriye’de rastladığı âmâ bir yahudinin dilendiğini görünce gençliğinde cizyesi alınan birinin ihtiyarladığında perişan durumda bırakılamayacağını söyleyerek kendisine beytülmâlin zekât gelirlerinden yardım edilmesini emretmiş, devlet başkanının cizyeden muaf tutmak gibi bir yetkisinin bulunmamasına rağmen fakirlerden, bir mesleği veya işi olmayan körlerden, cüzzamlılardan, kötürüm derecesinde hasta ve çalışmaktan âciz ihtiyarlardan eğer malları mülkleri yoksa cizye almamıştır. Ayrıca cizye toplarken dövme, hapsetme ve işkence yapma gibi davranışları şiddetle yasaklamıştır (Ebû Yûsuf, II, 99-101, 116-117, 134; Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, s. 51; Belâzürî, Fütûḥ, I, 153).