“Bana altı şey hakkında özünüzden te’mînat verin, ben de size Cennet’i te’mîne (delâlet) edeyim: Söylediğiniz zaman doğru söyleyin, va’ad ettiğiniz vakit (vaadinizi) yerine getiriniz, size bir şey emniyet edilince (onu) edâ edin, iffetinizi muhafaza edin, gözlerinizi (haram olan şeylerden) men edin, ellerinizi (şer‘an câiz olmayan şeylerden) çekiniz.”
IZÂHI
Hazret-i Resûl-i Ekrem, bu hadîs-i şerîfde Müslümanlığın en pttühim bâzı emirlerini ve müslümanlann nasıl olmaları lâzım geldi-fğini ve bu yoldaki hareketin mükâf âtını hulâsa ten beyanı buyurmuş-f lardır ki, sırasiyle şunlardır:
1 — Sıdk (Doğru söylemek, yalan söylememek),
2 — Yaptığı va‘di yerine getirmek,
3 — Emânete hıyânet etmemek,
4 — İffeti muhafaza eylemek,
5 — Bakılması memnû olan şeylere bakmamak,
6 — Yapılıp işlenmesi, alınıp verilmesi memnû olan şeylerden elleri çekmek.
SIDK (Doğru söylemek, doğru haber vermek): En başta gelen fezâii-i ahlâkıyyedendir. Ihlâs bahsinde sıdk daha umûmî bir sûrette izah olunur. Ve sözde sıdk, niyyette sıdk, irâdede sıdk, vefâda sıdk, azîmde sıdk, amelde sıdk olmak üzere kısımlara ayrılır.
Bu hadis-i şerîfde sıdk, sözde doğruluk mânâsmadır. Sözde doğruluk insan münâsebetlerinin temelidir. Her nevi* münâsebât-ı içtimâiyye sözle tekevvün eder. Zıddı kizb ve yalandır ki, en menfûr ahlâkî düşüklüktür. însan bunun şenaatim düşünüp gerçekten ayrılmamak lâzımdır. Yalanın fenâlığı hakkında müteaddit âyetler ve hadisler vardır.
VA‘D: Herhangi bir kimseye ikram ve iyilik veya herhangi bir husus hakkında söz vermektir. Va‘d mutlak veya bir şarta muallâk veya bir zamana muzâf olabilir. Meselâ: Size şu işte yardım edeceğim veya borcunuzu ödeyeceğim veya buraya gelirseniz size filân ilmi öğreteceğim; şu işe girerseniz size yardım ederim veya hasat zamânı size şu kadar tohumluk buğday vereceğim gibi… Va’deden kimse va’dini yapmak lâzımdır. Çünkü, kendisine va’dolunan kimse bu va‘de ftim.ad ederek intizârda bulunur veya mühim bâzı işlere girişir, va’din îfâ edilmemesi hâlinde mütezamr olur. Va’dedip de yerine getirmemek günahdan başka, şerefi ihlâl ve i’timâdı kaldırır. Va’d, hukûkî bir mevzûa taallûk eder de yerine getirilmezse, netice daha ağır ve v eballidir.
EMANETİ EDÂ: Bu da diğer esaslar gibi nizam ve asâyiş-i Alemin istinâd eylediği bir esasdır. Hadîs-i şerîfdeki emânetten maksat Allâhu aiem ve Resûluhû âriyet, vedia gibi mala taallûk eden emânet olmayıp, muhafazasına söz verilen her nevî taahhüt ve iltizâm olunan hususlara şâmildir. însan îman etmekle tasdiki lâzım gelen diiıin erkâniyie emir ve nehiyleri mucebince ameli iltizam ve taahhüt etmiş olur, işte bu bir emânettir. Buna muhâlif hareket, emanete hıyanettir. Yalan söylemek ne kadar menfûr ve mezmûm ise, emânete hıyanet de o derece raezmûm ve nefrete lâyık bir harekettir.
İFFETİ MUHAFAZA: İffeti pây-mâl eden, başta zinâdır. Zinâ, âfât-ı içtimâiye edendir. Irz hürmeti, nâmus gayreti kalmayan yerlerde zinâ, müs tevlî bir hal alır, âile: içinde emniyet ve i‘timad kalkar, kadın bir eğlen ce ve zevk vâsıtası derekesine düşer. Hulâsa âile ne-xâhet ve nizâim ve insan yeref ve izzeti diye bir şey kalmaz, Bunun içindir ki, Kur’ân-ı Kerîm, zinâ hakkında terhîbi ağır cezalar tertîb etmiştir. Bâzı hadîs-i şeriflerde, zinanın taammümü, dünyânın sonunun yaklaştığına alâmet olduğu bildirilmiştir. Erkeğin veya kadının isteyerek yaptığı gayr-i meşrû her cins! münâsebet zinâdır.
GÖZLERİ MUHARREMATTAN MEN: Bu da evâmir ve âdâb-ı îslâmiyyedendir. Bakılması memnû‘ olan şeylere ve husûsiyle hayvani nazarlarla kadınlara bakmak, İslâm nezâhet ve vakarma muhalif ve memnû‘dur. Bir insan nasıl ki, kendi mahârimine kötü nazarla bakılmaktan infial duyarsa, başkasının karı ve kızlarına bakmaktan hazer etmelidir. Bakılması memnû’ olan şeyler yalnız bunlardan ibâret değildir. Mes’ele, ahlâk ve fıkıh kitaplarında etrâfiyle îzah olunmuştur. İltizâm ettiğimiz ölçü, bunları tafsile müsâit olmadığından tafsilâtından sarf-ı nazar ediyoruz.
ELLERİ MEN‘: Katil, darp, işkence, sirkat, gasp ve itlâf gibi her türlü tecâvüz bu memnûiyyete dâhildir. Resûl-i Ekrem Efendimiz, îzah etmeye çalıştığımız hadîsleriyle bu emir ve nehiylerini bir kerre daha ümmetine beyan buyurmuş oluyor.