Hazret-i Nebiyy-i Ekrem, bu hadîste ümmetine insânî ve içtimâi üç mühim mes’ele hakkında emir ve tavsiyelerde bulunmaktadır:
ACI DOYURMAK: Bundan maksat, muhtaçlara yardımdır. Cenâb-ı Hak, insanları bir seviye ve kudrette halketmemiştir. Hilkat-taki farklardan başka, insan bir kazâ veya hastalık veya herhangi bir felâket sebebiyle muhtaç ve yoksul bir hale düşebilir. İnsanlık, vatandaşlık îcâbı fertler ve cemiyyet hayâtı dolayısiyle cemiyetler-ce, böyle muhtaçların yardımına koşmak bir vazifedir. İslâm Dininde zekât, sadaka ve şâir birr ve ihsan, beşeriyyetin hiçbir zaman vâreste kalamıyacağı ihtiyaçlardan olup, vakıf müesseseleri de bu gâye için meşrû4 kılınmıştır. Eğer zekât ve vakıf hükümlerine riâyet ve muntazaman idare edilmiş olsaydı, cemiyet-i îslâmiyye arasında, fakir ve muhtaç kimse kalmaz ve bu sâyede cemiyet arasında, servet ve refah farkından tevellüd edecek mahzurlar bertaraf edilmiş olurdu.
HASTAYI ZİYÂRET: Hastayı ziyâretten gaye, hastanm hâline vâkıf olarak onu teselli ile ona duâ etmekten ve bir ihtiyâcı varsa yardım eylemekten ibârettir. Hastaları ziyâret hem hasta hem de âilesi efrâdı üzerinde şükran ve dostluk hisleri husûle getirir. Ve böyleee hısımlık, komşuluk ve kardeşlik münâsebetleri artar ve kuvvetlenir. Hastayı ziyâret, onu sıhhatte iken ziyâret gibi değildir. Daha fazla minnet ve şükrânı mûcibdir. Hastalık geçirenler bunları bilir ve takdir ederler.
Her hastayı ziyâret mümkün değildir. Ziyâret olunacak hastalar, akrabâ ve taallûkat, dostlar ve uzak ve yakın komşulardır. Hasta ziyâretinin birtakım âdâbı vardır. Ziyâret için izin almak ve ziyâretler hastayı rahatsız edecek kadar sık olmamak ve hastanm yanında fazla kalmamak o cümledendir. Ziyâretçilerin bu şartlara riâyetleri de İslâm âdâbmdandır.
ESİRLERİ HÜRRİYETLERİNE KAVUŞTURMAK-. Burada esâret ve kölelik hakkında fazla tevakkufa lüzum görüyoruz. Çünkü bâzı müsteşrik ve Islâm düşmanları, Islâmiyyet’in köleliği men* etmemesini, bu din için nakîsa addederler.
Her şeyden evvel söyleyelim ki, köleliği Islâm Dîni ihdas etmiş değildir. O bilinmeyen bir zamandanberi Mısırlılarda, Acemlerde, Bâbillilerde, Romalılarda, hulâsa dünyânın her tarafmda yaygın bir halde idi. Hattâ rivâyetlere nazaran, Yunan feylesoflarından Eflâtun ve Aristo dahi köleliğin meşrûiyyetıni kabul etmişlerdi.
Adı geçen memleketlerle, köleliğin cârî olduğu diğer yerlerde, insanı köle yapmanın çeşitli yolları vardı. Muhârebede esir edilenler ve bir memleketi istilâ esnasında ele geçirilen kadınlar, çalınıp kapılan çocuklar hep köle i‘tibâr edilirdi. Hattâ bâzılan elleri altında bulunan çocukları köle olarak satarlardı. Bâzı yerlerde çiftçiler köle addolunur, ve bunlara her türlü ezâ ve cefâ revâ görülürdü. Fir’avun-lar, Benî Isrâîre her türlü işkence yapmaktan çekinmemiş ve hattâ erkek çocuklarını Öldürtmüşlerdi, işte îslâmiyyet dünyâyı bu halde buldu. Köleliğin birden ilgası, ne cemiyetin İktisâdi İcablan, ne de kölelerin menfaatleri bakımından mümkündü. Birden ilga edilmiş ütea* umûmî iktisat vaziyeti altüst olacak, şehirler, kasabalar ve köyler ya hırsız kafileleri veya fakir sınıflariyle içinden çıkılmaz bir vaziyet meydana gelecekti. Bu mahzurlar kargısında, tedricen ilga etmek zarûrî idi.
İslâmiyet, sebeplerim tahdîd ile köleliği, yalnız muhârebede alınan esirlere hasr ve diğer sûretle köle edinmeyi kat‘î surette men1 eylediği haıde, başka kavimlerde hâlâ şuradan buradan alman veya çalman hür insanlar köle sayılıyor ve alınıp satılıyordu.
Yakm zamanlara kadar yer yer esir pazarlan kurulmakta idi. İnsanlar ne kadar zâlim ve câhildir. Hemen söyleyelim ki, İslâmiyet’te muharebelerde alman esirlerin köleliğe düşmesi de kat’î ve zarûrî değildi. Bir bedel mukâbilinde ve bedelsiz bunların hürriyye-tini iade câizdi. Nitekim Hazretti Resûl-i Ekrem zamanında vukû‘ [bulan muharebelerde ekseriyyetle böyle olmuştur.
îslâm Dîni’ni ve müntesiblerini yok etmek maksadiyle, üzerlerine yürüyüp fırsat, bulunca her türlü vahşeti îkâdan çekinmeyen bir güruhdan alman esirlerin hayatlarına dokunmayıp omara âile efradı gibi muamele* ile köle olarak istihdam etmekten daha âlicenap hareket tasavvur edilebüir mi ?
Bakınız Hazret-i Peygamber Efendimiz, kölelere ne nazarla bakıyor ve bakılmasını istiyordu:
Buhârî ve Müslim’in rivâyet eyledikleri bir hadîs-i şerîfde, “Köleleriniz, kardeş inizdir. Yalnız Allah onlan sizin eliniz ve idâreniz altında kılmıştır. Kardeşi kimin idâre ve tasarrufu altında ise, ona yediğinden yedirsin ve giydiği elbiseden giydirsin.” ve diğer bir ha-dîsde, “Kölenir* yiyeceği ve giyeceği hakkıdır. Onu, gücünün yet-miyeceği ağır işte kullanmayınız.” buyurulmuştur. Kölelere şefkat ve merhamet gösterilmesi hakkında daha birçok hadîs-i şerifler vardır. Ezcümle, “Sizden biriniz, onlara kölem, câriyem diye hitâb etmeyip, kardeşim, hemşirem diye hitâb etsin.” meâlindeki hadîs-i şerifle tavsiye olunmuştur.
Şu huşu ıs da çok şâyân-ı dikkatdir ki, kölelik onların mânevî şeref ve kıy metleri üzerinde aslâ müessir olmamıştır. Âzâd olunmakla hürriyyetine kavuşan kölelerden bâzı şahıslar, ilmî üyâkat ve kudretlerinden dolayı, efendilerinin yükselemediği, mevkıiere yükselmiş, jtslâm ordularına kumandan olmuş, idâre başma geçmiş ve ehliyetleı rine binâen hâkimlik mevkilerini işgâl etmişlerdir.
Hazret-1 Resûl-i Ekrem, kölelerin âzâd edilmesi için, müslü-manlan mü temâdiyen teşvik etmiş, köle âzâd etmenin ecir ve sevâbını haber vermiştîir. îslâm şeriatı bu hususta, yalnız teşvikle kalmayıp, âzâdl olmak için ihtiyârî ve cebrî olmak üzere birtakım se-bebler koymuştur. Cebrî sebeblerden biri, köleyi yaralamaktı ki, sâi hibi tarafından yaralanan köle, hemen âz, âd edilmiş olur. Ve iki I kimse arasmda müşterek olan köleyi biri â: îâd ederse, diğer şerikin hissesi de âzâd olunmuş sayılır. Ve bir de, bir kimse bir akit ile veya-miras yoluyla yakınlarından bir köleyi mâlik olursa, kölelik kalkar. Şâri-i Hakimr bunlardan başka, bâzı günahlardan ve yapılan t yeminlerden kurtulmak için köle âzâdım keffı iret saymıştır.
Meselâ, ramazanda amden oruç bozmanm birinci derecede kef-fâreti, köle âzâd etmektir. Hatâon katlin vc aılıânn keffareti de yine köle âzâd etmektir.
îslâmiyyet’in, bu âdil hükümleriyle, Endüli Is’te, Cezayir’de cereyan eden katliâmları ve geçen umûmî harbleı *de esirlere yapılan muâmeleleri mukayese ediniz.