“Allâh-u Teâlâ kulunu helâl (kazanç) talebinde yorgun görmeyi sever.”
ÎZÂHI
Diğer bir hadîs-i şerîfde Resûl-i Ekrem (S.A.S.), “îlim İslâm’ın hayâtıdır” buyurmuştur ki, îslâmiyyet onunla yaşar demektir, îslâmiyyetin, Allâh’m kudret ve azameti, Islâm’ın rükün ve şartlan ve hükümleri ancak ilimle anlaşılır, ilimden mahrum olan bunları bilemez.
Bu halde, her müslüman ya âlim olacak veya ilim tahsil edecek yâhut ilim sahiplerini dinleyerek bilgi edinecektir. İlmi sevenler de, tabiatiyle bunları öğrenmeye çalışacaktır.
Hulâsa, Müslüman’ın şiârı ilimdir, ilimden mahrum olan helâk olur, yâni Dünyâ ve Âhiret’te hüsrâna uğrar.
Ne yazık ki, Islâm Dîni, erkek ve kadma ilim talebini farz kıldığı ve müteaddit vesilelerle ilme teşvik ettiği halde, müslümanlann çoğu bu nimetten mahrumdur. Bunda evvelâ en ağır mes’ûliyyet ana ve babalara ve sonra cemiyyetin ihtiyaçlarını gidermeyi deruhde eden hükümetlere âittir.
Şâyân-ı şükrandır ki, hükümetimiz her yerde mektepler te’sis ederek ilmi tamime çalışmaktadır. Ancak bu irfan yuvalarında mâneviyâta, Islâm ahlâkına son derece ehemmiyet verilmek lâzımdır. Aksi halde beklenen gaye yine hâsıl olamayacaktır. Nitekim, eski gafletin bugün acı neticelerini görmekteyiz.