Râvî, Ukbe’nin rivâyetine müsteniden, hadîs şârihlerinin beyanlarına göre, Resûl-i Ekrem bu hadîsi, hutbelerinden birinde îrad buyurmuşlardır. Bir gün minber üzerinde, “Gücünüz yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayınız ki, bunlarla Allâh’m ve sizin düşmanlarınızı ve sizin bilmeyip Allah’ın bildiği başkalarmı korkutasınız.
Allah yolunda ne sarf ederseniz, ödenir, aslâ zulme uğramazsınız mealinde olan âyet-i celîleyi okuduktan sonra üç defa îzâhı sâde-dinde bulunduğumuz hadîs-i şerîfî îrad buyurmuşlar ve dikkat ediniz ma’nâsına olan “Elâ” edatiyle atıcılığın harp ve müdâfaada ehemmiyetine işâret etmişlerdir.
O zaman mübâreze, atıcılık ve süvârilik, kıhnç, mızrak ve süngü gibi iptidâi vâsıta ve âletlerle yapılıyordu. Sonraları ve husûsiyle bugün muhtelif harp vâsıta ve âletleri îcâd edilmiştir Müslümanlar bütün bunları öğrenmeye mecburdur. Çünkü, bunlarda mahâret kesp etmedikçe vatan ve mukaddesat muhâfaza edilemez, tslâm Dîni’nde (Vâcıbin muhtâç olduğu her py vâciptir) hükmü değişmez bir esaadır.
Gelip geçen İslâm cemiyetleri, dînin ilim, ahlâk, ittihat hükümleri yanında biraz evvel meâlini yazdığımız nazm ı celüin emrine imtisâl etmiş olsaydılar, târihin kaydettiği inkıraz ve hüsranlar vuku’a gelmezdi.
Ne yazık ki, cehâlet, atâlet, kötü ahlâk ve tefrika yüaünden nice İslâm cemiyetleri perîgâu ve muzmabil olmuştur.