Bu hadîs-i şerîfde, iki yüzlü münâfıklann kıyâmet ve cezâ gününde uğrayacakları cezâ beyan buyurulmuştur ki, bu ilk cezâdır. îki yüzlülük, her sınıf şahsın fikir ve meşrebinde görünerek ona muhabbet izhar etmektir ki, denî ahlâkın en çirkinidir. İnsan ya olduğu gibi görünür veya göründüğü gibi olur.
Bu kabil kimseler, şahsiyyeti olmayan, âhiretini dünyâ üe degişen ve hasis menfaattan başka emel ve düşüncesi olmayan kimselerdir. Bunlardan ne kendileri, ne mensup oldukları cemiyyet için zarardan başka bir şey beklenmez. Bunların temiz ahlâklı insanlar yanında şeref ve itibarları kalmaz ve cemiyyette fesat unsuru olarak yaşayarak kendileri gibilerin âleti şer ve fesâdı olmaktan başka bir şeye yaramazlar. Ergeç dünyâda amellerinin cezâlarmı görecekleri gibi, âhirette de daha çetin olarak görürler.
Bu gibilere karşı müslümanlara düşen vazife, irşat ve nasîhatla ıslâh-ı hallerine çalışmak, fâide vermezse her başvurdukları yerden kovarak Şer ve fesatlarına meydan vermemektir. Belki bu nefret kartlımda tuttuktan yolun fenalığını anlayarak islâh-ı hâl ederler.
Şunu ilâve edelim ki, bir şahıs mal, can, ırz ve nâmusunu kurtarmak için, karşısındakini tasvip ve ona muhabbet izhar eder gibi görünmekte beis yoktur. Bu hareketleriyle dünyâ ve âhirette ievm ve takbîha müstahık olmazlar.