“Haris, helâl olmayan (yoldan mal ve servet) iktisâ-bma çalışan kimsedir.”
İZAHI
Bu hadîs-i şerîf, harisi ta‘rîf ediyor ki, arış helâl olmayan tarîkle mal ve servet peşinde olan şahısdır. Helâi tarikiyle mal talebinde bulunan kimseye harîs denmez. Ve bunlar haris olmakla tavsif olunmazlar. îslâm Dîni, kendisini ve evlâd u ıyâlini zarurette bırakmayıp, ma‘ruf veçhile çalışmak emreder ve fazla kazancını iddi-hâr etmeyip umûr-u hayriyyeye sarfa teşvik eder. Buhlü, cimriliği zem ve takbîh eder. O insanlar ne bahtiyardır ki, hayatlarında Hakk’a kullukla berâber, çalışarak helâlından elde ettiği kazançlarını doğrudan doğruya veya vasıyyet ve vakıf tarîkiyle hayır işlerine sarf etmişlerdir.
Bu hayırsever mü’minler olmasa, dârü’l-irfanlar, câmiler, medrese ve mektepler, kütüphaneler, çeşmeler, kuyu, sebilhâne, imarethane ve hastahâncler ve benzeri, memleketimizin her tarafmda gördüğümüz hayır müesseseler! ve.fukarâ ve zuafâya yardımlar vücûde gelebilir mi idi?
Bunlardan başka cemiyetin idârî, içtimâi, ilmî, fennî, adlî, iktisâdı, ziraî bir hayli teşkilât ve te’sîsâta, dâhilde emniyet ve huzuru ve hârice karşı mevcûdiyyetini korumak için, emniyet teşkilâtında; karada, denizde ve havada ordulan ve bunları techîze kat’î ihtiyâcı vardır. Bu mühim ve muazzam işlerin istilzam eylediği masraf, tasavvur ve tahminlerin üstündedir. Bu sarfiyyat cemiyeti teşkil eden fertlerin, kudretleri nisbetinde iştirâkiyle ve iştirâk de, ancak çalışıp servet iktisâb etmekle mümkündür.