“Benden (sözümden) Kur’ân’dan başka bir şey yazmayınız. Her kim benden bir şey yazmış ise silsin. Yazmaksızın rivâyet ediniz, bunda beis yoktur”
Bu hadîs-i şerif, mühim bir mes’eleye taallûk etmektedir. Bu cihetle muhaddisler arasında îzah ve tetkiklere mevzû olmuştur. Hazret-i Fahr-i Âlem, Kur’ân’dan gayri kendisinden bir söz yazıl-mamasını ve yazan olmuş ise silmesini emir buyurmuş ve yazmak-sızm sözlerinin nakil ve rivâyet olunmasında beis olmadığını ifâde etmiştir. Bu men4, sözlerinin Kur’ân zan ve tevehhiim olunması ihtimâline mebnîdir. Husûsiyle Kur’ân’ın yazılan Jevhalara yazılmasında bu ihtimâl daha fazladır.
İnsanlar, aynı zekâ ve idrâkte yaradılmamışlardır. Sûret-i telâkki ve tefehhüm de o nisbette muhteliftir. Kur’ân-ı Kerîm nâzil oldukça vahiy kâtipleri tarafmdan yazılıp hıfzolunmuş olmasına mebni, yazılmaksızın, Resûlullâh’ın sözlerini nakil ve rivâyette bu mahzur ve ihtimâl yoktur.
Tirmizî’nin Ebû Hüreyre’den nakleylediği bir rivâyete göre, Resûlullah, hadislerinin yazılması için bâzı zevâta müsâade etmişlerdir. Hazret-i Ebû Hüreyre demiştir ki: Resûlullâh’ın hadîsi bende olduğu kadar hiç kimsede yoktur. Abdullah b. Ömer müstesnâdır. Çünkü, o yazardı.
Yine Ebû Hüreyre’den rivâyet olunduğu üzere, Nebiyy-i Ekrem bâzı hutbelerinin yazılmasına müsâade etmişlerdir. Bunlara muttali olan muhaddisîn-i kirâm’m izahlarından anlaşılıyor ki, hadîsi yazmaktan men4, hâfıza ve idrâki zayıf ve dikkatsiz olanlar hakkında ve müsâade, hâfızası ve bilgisi kuvvetli, iltibâsa mahâl vermeyecek kimseler hakkındadır.
Şu muhakkaktır ki, Allâh-u Teâlâ’nın hıfz ve sıyâneti altında bulunan Kur’ân’a, ne bir hadis ne de başka bir kelime Ve harf karışmıştır. Bundan başka, hadîsler yazılsa idi, eksik, mânâları değişik yazılabilir ve binnetice Kur’ân-] Kerîmle tezatlı haller zuhur edebilirdi ki, bu Hz. Muhammed’in Kesûllüğüne hücum eden İslâm düşmanlarına cesaret ve kuvvet kazandırırdı.