“Kim bir hayra delâlet ederse, onun için hayrı işleyenin sevâbı kadar sevab vardır.”
IZÂHI
İslâm Dîni’nde hayır işlemek, insan kerâmet ve saâdetine vesile olan a‘mâl-i sâlihadandır. Bunun için Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’-de müteaddit âyetlerle kullarını; ve Resûl-i Ekrem’i sayısız hadis-i şeriflerle ümmetini birr ve hayra teşvik etmiş ve birr ve hayrın mü-kâfâtmı haber vermiştir.
Hayır, şer mukabilidir. Hayır, Allah ve Resûlü’nün razı olacağı niyyet ve amel demektir. Hayırlı amelde bulunan, yaptığını kendi azim ve karâriyle veya başkalarının tahrik ve teşvikiyle yapar. Her iki halde de Allah ve Resûlü’nün va‘dettiği mükâfâta nâil olur. Hayra delâlet eden, o hayn işleyen gibi ecir ve sevab kazanır.
Hayırların en hayırlısı vakıf, ta’lîm gibi devamlı olan amellerdir. Bunlar zikr-i cemîl ve rahmetle yâda vesile olur, ölümle amelleri nihâyet bulmaz. Vakıfları, ilimleri ile istifâde edildiği müddetçe ecir ve sevâba nâil olurlar. Gelip göçen bunca zenginler, mevki sâhipleri unutulmuş olduğu halde, âlimler, vâkıflar ve din ve vatanlarına büyük hizmetleri geçen bahtiyar insanlar, ümmetin kalblerinde hürmetle yaşamaktadırlar ve bundan sonra da yaşayacaklardır.